ABDULLAH BİN ÇAHŞ
İçindekiler

- İlk “emirül mü ‘minin” lakabı verilen sahabe.
- Medine ‘ye hicret edenlerin ikincisi.
- Yiğitliğin sembolü sahabe.
Abdullah bin Cahş (r.a)
Abdullah bin Cahş Efendimizin (sav) hala oğlu aynı zamanda kayınbiraderidir. Annesi Ümeyye binti Abdulmuttalib kız kardeşi Zeynep binti Cahş ‘tır.
Abdullah bin Cahş ‘ın (r.a) Müslüman Oluşu
Abdullah bin Cahş Erkam ‘ın evine gelmeden önce Hz. Ebubekir aracılığı ile Müslüman olmuştur. Hem ilk sancak kendisine verildi hem de “emirül mü ’minin” lakabı ilk olarak kendisine verilmiştir. İslamiyet’i seçip Müslüman olduğu için en büyük tepkiyi yakınlarından görmüştü. Atalarının dinine sıkı sıkıya bağlı olan Mekkeliler atalarının dinini terk edip İslamiyet’i seçenlere düşman olmuşlardı. Abdullah bin Cahş ‘ta düşman olarak gördükleri Müslümanlardan biriydi.
Emir Tayin Edilen Kişi: Abdullah bin Cahş (r.a)
Kureyş ‘in baskı ve zulmünden kurtulmak için Medine ‘ye hicret edenlerin ikincisi idi. Kureyşlilerin kervanını gözetlemek amacı ile Hicretin ikinci yılında ashaptan 8-10 kişilik bir grup seçilmişti. Bunların içinde Abdullah bin Cahş ve Sa’d bin Ebi Vakkas da yer alıyordu. Sancak Efendimiz (sav) tarafından Abdullah bin Cahş ‘a verildi. Sancağı veren Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Açlığa ve susuzluğa en dayanıklı olanınızı size emir yapıyorum”. Abdullah bin Cahş mü’minler topluluğuna emir tayin edilen ilk kişi olmuştu böylelikle. Efendimiz (sav) Abdullah bin Cahş ‘a bir mektup vererek gideceği yönü söylemiştir. Mektubu iki gün sonra açmasını emretmişti. Mektupta şunlar yazılıydı: Bu mektubu okuduğunda Mekke ile Taif arasındaki Nahle vadisine ininceye kadar yürü Orada Kureyş ’i ve Kureyş kervanını gözetle ve bize onlar hakkında bilgi toplayıp getir.”
Abdullah bin Cahş tam da Efendimizin (sav) dediği gibi mektubu iki gün sonra açıp okumuştu. Mektubu okuyunca: “Resulullah ne derse yaparım. Onun emrini yerine getireceğim” diyerek mektubu öpüp başına bırakmıştı. Mektupta yazılanları orada bulunan arkadaşlarına da bildirmişti aynı zamanda. Kendisi ile gelecekleri zorlamayacağını söylemiş ardından arkadaşları da: “Allah Resulünün, senin gitmeni istediği yere biz de gideriz”
Yola koyulan Abdullah bin Cahş ve arkadaşları Nahle ‘ye varmışlardı. Yoldan geçen Kureyş kervanını gözetlemeye başladılar. Arkadaşları ile istişare eden Abdullah bin Cahş geçen kervana saldırdı ve bir kişiyi öldürüp iki kişiyi de esir almıştı. Esirleri ve malları Medine ye götürmüşlerdi. Efendimiz (sav) yaptıkları bu olayı hiç doğru bulmamış ve şunları söylemişti: “ Ben size Kureyş ile ilgili bir takım haberler toplamanızı ve kimseyi öldürmemenizi emretmiştim.”
Abdullah bin Cahş ve arkadaşları yaptıklarından dolayı pişman olmuşlar ve çok üzülmüşlerdi. Bu yaptıkları ile Kureyş ‘in eline fırsat geçmişti. Bu olay yaşandıktan sonra Kureyşliler sürekli: “Muhammed haram ayı helal kıldı. Haram ayda kan döküp ganimet aldı ve insanları esir etti” diyorlardı.
Bunu duyan Abdullah bin Cahş Efendimize (sav) söz getirdiği için çok üzülüyor hatta üzüntüsünden halkın içine dahi çıkamıyordu. Çok zor günler geçiriyorlardı hayat adeta zindan olmuştu onlar için. Tam da bu sıkıntılı süreçte Yüce Rabbimiz şu ayeti indirdi:
- Sana haram ayı, onda savaşmayı soruyorlar. De ki: Onda savaşmak büyük günahtır. Allah’ın yolundan menetmek ve O’nu inkâr etmek, Mescid-i Harâm’dan (insanları) engellemek, halkını oradan çıkarıp sürmek ise Allah katında daha büyük günahtır. Fitne de öldürmekten daha ağırdır. Güçleri yeterse sizi dininizden çevirinceye kadar durmadan sizinle savaşırlar. İçinizden kim dininden döner de kâfir olarak ölürse, dünyada ve ahirette amelleri boşa gidenler işte bunlardır. Cehennemin dostları da bunlardır ve orada onlar devamlı kalıcıdırlar. (Bakara /217)
Bu ayet inince Efendimiz (sav) çok sevinmişti. Esirleri serbest bırakmış malları da ganimet olarak kabul etmişti Efendimiz (sav). Abdullah bin Cahş ‘ta rahatlamıştı. Bir zaman sonra Bedir Harbi yaşanmıştı. Yiğitliğin sembolü olan Abdullah bin Cahş kahramanca çarpışmıştı bu savaşta.
Abdullah bin Cahş ‘ın (r.a) Vefatı
Abdullah bin Cahş ‘ın Uhud Savaşında ki kahramanlığı da tıpkı Bedir Savaşında olduğu gibi dillere destan olmuştu. Uhud Savaşı’nın olduğu gün aralarında geçen konuşmayı Sa’d şöyle anlatır: “ Uhud günü çarpışmaların çok şiddetlendiği bir andı Abdullah İbni Cahş yanıma sokuldu, elimden tuttu , beni bir kayanın dibine çekti ve “Şimdi burada sen dua et, ben amin diyeyim. Ben dua edeyim, sen amin de…’” dedi. Ben de peki dedim. Ben şöyle dua ettim: “Allah’ım! Benim karşıma çok kuvvetli çetin birini çıkar. Onunla kıyasıya çarpışayım, onu öldüreyim ve gazi olarak geri döneyim.” Dedim. O da amin dedi.
Sonra kendisi dua etmeye başladı ve şöyle yalvardı: “Allah’ım! Beni güçlü kuvvetli iyi vuruşan biriyle karşılaştır. Senin yolunda onunla kıyasıya vuruşayım ve onu öldüreyim. Sonra birisi beni şehit etsin, burnumu kulağımı kessin. Kanlar içinde senin huzuruna varayım. Sana kavuştuğumda. Sen bana “Abdullah! Burnunu, kulaklarını ne yaptın’’ diye sorasın. Ben de Ya Rabbi ben onlarla çok kusur işledim. Senin huzuruna getirmeye utandım. Senin ve Peygamberinin yolunda onlar kesildi. Toza toprağa bulanarak huzuruna geldim, diyeyim” dedi.
Böyle bir duayı kendisi istediği ve önceden söz verdiğim için ben de amin dedim. Daha sonra kılıçlarımızı çektik, savaşa devam ettik. İkimiz de önümüze geleni öldürüyorduk. O yiğitçe çarpışarak düşman safları arasına daldı. Şehitlik özlemiyle hamle üstünehamle yaptı. O kadar kahramanca çarpıştı ki, bir ara kılıcı kırıldı. Sevgili Peygamberimiz onu gördü ve hemen bir hurma dalı uzattı. Böylece savaşa devam etmesini istedi. O yiğit kahramanın elinde bu dal bir kılıç oldu, onunla vuruştu. Fakat kendisi de sayısız oklara maruz kaldı ve şehadet şerbetini içti. Kafirler onun cesedine hücum etti. Burnunu ve kulağını kesti. O, isteğine kavuşmuştu. Sevgili Peygamberimiz onu gözyaşları arasında “Şehitlerin Efendisi” Hazreti Hamza (r.a.) ile birlikte aynı yere defnetti.