Rahmet Nedir? Rahmet ‘in dindeki hükmü nedir? Rahmet ile ilgili Resulullah’ın söylediği hadisler şunlardır;
MUHTELİF NEV
Muhtelif Nev nedir? Muhtelif Nev ‘in dindeki yeri nedir? Muhtelif Nev ile ilgili Resulullah’ın söylediği hadisler şunlardır;
- Bir gün Resulullah (sav) bize ikindi namazı kıldırdı. Sonra bir hutbede bulundu. Bu hutbede, kıyamet vaktine kadar olacak her şeyi bize haber verdi. Bunu belleyen belledi, unutan unuttu. Söyledikleri arasında şu da vardı: “Dünya caziptir, tatlıdır. Allah sizi buraya halife olarak göndermiştir, nasıl amel edeceğinize bakmaktadır. Aman uyanık olun! Dünyadan hacının, kadından hacının. Aman uyanık olun! Kimseyi, insanların korkusu, bildiği bir hakikati söylemekten alıkoymasın!” Ravi der ki: “(Bunu söyleyince) Ebu Said merhum ağladı. Sonra sözlerine devam etti: “Vallahi öyle şeyler gördük ki, korktuk. Resulullah’ın söyledikleri arasında şu da vardı: Haberiniz olsun! Kıyamet günü, her bir vefasız için vefasızlığı nisbetinde bir bayrak dikilecektir. Baş imamın (devlet reisinin) vefasızlığından daha büyük bir vefasızlık olmayacaktır. Onun bayrağı kıçının yanına dikilir.” O günkü bellediklerimiz meyanında şu da vardı: Haberiniz olsun! İnsanoğlu çok çeşitli tabakalar halinde yaratılmıştır: Kimisi vardır, mü’min olarak doğar, mümin olarak yaşar, kafir olarak ölür. Kimisi vardır, kafir olarak doğar, kafir olarak yaşar, mü’min olarak ölür. Kimisi vardır, kafir olarak doğar, kafir olarak yaşar, kafir olarak ölür. Haberiniz olsun kimisi vardır yavaş öfkelenir, (öfkesinden) çabuk döner, kimisi vardır çabuk öfkelenir, çabuk döner, kimisi vardır, yavaş öfkelenir, yavaş döner. İşte bunlar birbirlerini dengeler. Haberiniz olsun onlardan bir kısmı vardır, çabuk döner, çabuk kızar. Bilesiniz bunların en hayırlısı ağır öfkelenen, çabuk dönendir, en erlileri de çabuk öfkelenip yavaş dönendir. İnsanlardan borcunu iyi ödeyen, (başkasındaki alacağını) iyi talep eden vardır. Kimisi de kötü öder, iyi talep eder, kimi de kötü talep eder, iyi öder, bunlar birbirlerini dengeler. Bilesiniz bir kısmı vardır kötü öder, kötü talep eder. Bilesiniz bunların en hayırlısı iyi ödeyen, iyi talep edendir, en kötüleri de kötü ödeyen, kötü talep edendir. Bilesiniz! Öfke ademoğlunun kalbinde bir kordur. Gözlerinin kızarmasını, avurtlarının şişmesini görmüyor musunuz! Kim, öfkeden bir başlangıç hissederse, yere yaslansın, (öfkesi geçinceye kadar öyle kalsın).” Ebu Said dedi ki: “Biz (bu sırada) gündüzün aydınlığı devam ediyor mu diye güneşe bakmaya başladık. Bunun üzerine Resûlullah (sav): “Haberiniz olsun! Dünyanın ömründen geçmiş kısmına nisbeten geri kalan kısmı, şu gününüzden geçen kısma nazaran geri kalan kısmına nisbeti gibidir.” Tirmizi, Fiten 26, (2192)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Rabbim, bugün bana öğrettiği şeylerden bilmediklerinizi size öğretmemi emretti. (Ve buyurdu ki): “Benim bir kula verdiğim bir mal helaldir. Ben bütün kullarımı hanif (=Müslüman, hakka taraftar) olarak yarattım. Ancak şeytanlar onlara gelip, (fıtri) dinlerinden alıp götürdüler, kendilerine helal kıldığım şeyleri haram kıldılar. Kendisine bir güç vermediğim şeyi bana şirk koşmalarını emrettiler.” Allah Teala hazretleri arz ehline baktı ve Ehl-i Kitap’tan bir kısmı hariç onların Arap, acem hepsine öfkelendi ve dedi ki: “Ben seni imtihan etmek ve seninle de (başkasını) imtihan etmek üzere gönderdim. Sana, suyun yıkayıp (yok edemeyeceği) bir kitap gönderdim. Ta ki sen onu uyurken de uyanıkken de okuyasın!” Allah Teala hazretleri bana, Kureyş’i ateşe vermemi (onlarla savaşmamı) emretti. Ben: “Ey Rabbim, bu durumda onlar başımı yararlar ve bir ekmek parçısına çevirirler!” dedim. “Öyleyse, seni çıkardıkları gibi sen de onları (Mekke’den) çıkar! Onlara karşı gazada bulun da biz de sana yardım edelim, infakta bulun biz de sana infak edelim. Sen bir ordu gönder, biz de sana onun beş misli (yardımcı melek ordusu) gönderelim. Sana itaat edenlerle birlik ol, asikre karşı savaş!” buyurdu. Cennetlikler üç kısımdır: 1-Kuvvet sahibi, adaletli, sadaka veren ve muvaffak olanlar. 2-Bütün yakınlarına ve Müslümanlara karşı merhametli ve yumuşak kalpli olanlar. 3-İffetli, namuslu ve çoluk çocuk sahibi olanlar.” Resulullah devamla dedi ki: “Cehennem ehli de beş kısımdır: 1-Aklı olmayan zayıflar. Bunlar, aranızda tabi olarak bulunurlar, hiçbir ehle ve mala tabi değildirler. 2-Tamahkarlığını izhar etmeyen hain kişiler. Böylesi, bir kapıyı çalsa mutlaka ihanet eder. 3-Akşam, sabah her fırsatta malın ve ehlin hususunda seni aldatan adamlar. 4-Cimrilik ve yalanı da zikretti. 5-Bir de kötü huylu kaba sözlü insan.” Resulullah devamla buyudular ki: “Allah Teala hazretleri, bana mutevazi olmanızı emretti. Öyle ki, hiç kimse hiç kimseye karşı böbürlenmesin, hiç kimse hiç kimseye karşı tecavüzde bulunmasın.” Müslim, Cennet 63, (2865)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Allah Teala hazretleri her hak sahibine hakkını verdi. Öyleyse varis lehine vasiyet yoktur. Çocuk yatağa aittir, Zani için mahrumiyet vardır. Gerçek hesapları Allah’a aittir. Kim kendisini babasından başkasına nispet eder veya hakiki velisinden başkasını veli gösterirse, kıyamet gününe kadar Allah’ın, laneti üzerine olsun.” Resulullah (sav) devamla dedi ki: “Kadın, kocasının evinden onun izni olmadan (başkasına) infak edemez!” Kendisine: “Ey Allah’ın Resulü! Yiyecek de mi?” denildi. “Bu, mallarınızın en kıymetlisidir!” buyurdular. Sonra sözlerine şöyle devam ettiler: “Ariyet (olarak alınan sahibine) ödenir. Minha (olarak alınan sahibine) geri verilir. Borç ödenir, kefil olan borçlu sayılır.” Tirmizi, Vesaya 5, (2121), Ebu Davud, Büyu 90, (3665)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Üzümü kerm diye isimlendirmeyin. “Vay şu dehrin mahrumiyet hüsranına!” diye kahırlı söz söylemeyin. Zira Allah’ın kendisi dehrdir.” Buhari, Edeb 101, Müslim, Elfaz 516, (2246, 2247), Ebu Davud, Edeb 81, (4974), Muvatta, Kelam 3, (2, 984)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Kerm demeyin, fakat ıneb ve habele (asma) deyin.” Müslim, Elfaz 12, (2248)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Kim bir sidre ağacını keserse, Allah onun başını cehenneme uzatır.” [(Bu hadis hakkında kendisine sorulunca) Ebu Davud şu cevabı vermiştir: “Bu hadis muhtasardır. Manası şudur: “Kırda bayırda yolcuların ve hayvanların gölgesinden istifade ettikleri bir sidre ağacını, o ağaçta herhangi bir hak sahibi olmayan bir kimse, haksız olarak keserse Allah onun başını cehenneme uzatır” demektir.”] Ebu Davud, Edeb 171, (5239)
- Hişam İbnu Urve’ye sidre ağacının kesilmesi hakkında (caiz mi, değil mi diye) sordum. Bu sırada Urve’nin kasrına dayalı vaziyette idi, şöyle cevap verdi: “Şu kapıları, kapı kanatlarını hep görmüyor musun? Bunların hepsi Urve’nin sidre ağacındandır. Urve onu tarlasından kesmiş ve: “Bunda bir beis yok!” demişti.” [Bir başka rivayete göre, Hişam, soru sahibi Hasan İbnu İbrahim’e cevabında şöyle devam etmiştir: “Ey Iraklı! Bu (yasak hikayesi, senin getirdiğin bir bid’adır.” Hasan İbnu İbrahim, Hişam’a: “Hayır bid’a sizin canibinizden geldi. Ben Mekke’de şöyle söyleyeni işittim: “Allah sidre ağacını kesen kimseye lanet etsin!” Ebu Davud, Edeb 171, (5241)
- Yanlarında yüzü dağlanarak en vurulmuş bir merkep olduğu halde Resulullah (sav)’e uğrayanlar oldu: “Bunu böyle enleyenlere Allah lanet etsin!” buyurdular ve yüze vurmaktan ve yüze enlemekten nehyettiler. Müslim, Libas 106, (2116), Ebu Davud, Cihad 56, (2564), Tirmizi, Cihad 30, (1710)
- Resulullah (sav), yüzünden enlenmiş bir merkeb görmüştü, bunu uygun bulmadığını belirtti ve: “Allah’a yemin olsun! (Ben olsaydım) eni bu hayvanın yüzünün en uzak noktasına vururdum!” buyurdu. Sonra emir verdi, kendi merkebinin sağrılarına en vuruldu. Böylece sağrıları ilk dağlayıp (en vuran) Resulullah (sav) oldu. Müslim, Libas 108, (2118)
- Abdullah İbnu Ebi Talha’yı, tahnik ediversin diye Resulullah (sav)’e götürdüm. Onu elinde en vurma şişi olduğu halde zekat develerini enlerken buldum.” Buhari, Libas 22, Zekat 69, Zebaih 35, Müslim, Libas 112, (2119), Ebu Davud, Cihad 57, (2563)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Karanlık çöktüğü zaman çocuklarınızı dışarı salmayın. Çünkü şeytanlar bu esnada her tarafa yayılırlar. Yatsı vaktinden bir müddet geçince, onları serbest bırakın. Kapını kapa, Allah’ın ismini zikret. Kandilini söndür, Allah’ın ismini zikret. Yemek kabının ağzını kapa ve Allah’ın ismini zikret, (kapayacak bir şey bulamadığın takdirde [çubuk gibi] herhangi bir şeyi üzerine uzatıp koymak suretiyle de olsa (bunu yap)! Zira şeytan, kapalı kapıyı açamaz. Kandilleri söndürün, zira fasıkçık (fare), olur ki, fitili çeker de ev halkını yakar.” Buhari, Bed’ü’l-Halk 11, 14, Eşribe 22, İsti’zan 49, 50, Müslim, Eşribe 96, (2012), Muvatta, Sıfatu’n-Nebi 21, (2, 928, 929), Ebu Davud, Eşribe 22, (3731, 3732, 3733, 3734), Tirmizi, Et’ime 15, (1813)
- Bir fare gelerek çektiği bir fitili Resulullah (sav)’ın önüne, üzerinde oturmakta olduğu hasır minderin üstüne bırakıp gitti. Fitil, hasırdan bir dirhem kadar bir yer yaktı. Bunun üzerine Resûlullah (sav): “Uyuyacağınız zaman kandillerinizi söndürün. Zira şeytan, böylelerine rehberlik edip böylesi işler yaptırarak sizi yakar” buyurdular. Ebu Davud, Edeb 173, (6247)
- Medine’de bir ev, geceleyin aile halkı içinde olduğu halde yandı. Durumları Resûlullah’â (sav) haber verilmişti: “Bu ateş var ya! Sizin düşmanınızdır. Uyuduğunuz zaman onu söndürün de size zarar vermesin.” Buyurdular. Buhari, İsti’zan, Müslim, Eşribe 101, (2016)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Ayaklar çekildikten sonra (evlerden dışarı) çıkmayı azaltın. Çünkü Allah Teala hazretlerinin bir kısım hayvanatı vardır, bu saatten sonra (yuvalarından çıkıp) ortalığa yayılırlar.” Ebu Davud, Edeb 115, (5103)
- Resulullah (sav) Medine’ye geldiğinde Medineliler hurma telkih ediyorlardı: “Ne yapıyorsunuz?” diye onlara sordu. Medineliler: “Bu, eskiden beri yapmakta olduğumuz bir şey!” deyip (açıkladılar). Resûlullah (sav) ‘da: “Eğer bunu yapmasanız belki de sizin için daha iyi olur!” buyurdular. Bunun üzerine Medineliler o işi bıraktılar. Hurma ağaçları (o yıl çağla) döktü (ve meyve tutmadı). Durum Resûlullah ’a (sav) haber verilince şöyle buyurdular: “Bilin ki, ben bir beşerim. Size dininizle ilgili bir emirde bulunursam onu derhal alın. Eğer kendi re’yime dayanan bir şey emredersem, bilin ki ben bir insanım!” Müslim, Fezail 140, (2362)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Horozların öttüğünü işittiğiniz vakit, Allah’tan lütuf ve ikramını talep edin. Zira onlar bir melek görmüştür. Merkebin anırmasını işittiğiniz zaman şeytandan Allah’a sığının. Çünkü o da bir şeytan görmüştür.” Buhari, Bed’ü’l-halk 15, Müslim, Zikr 82, (2729), Ebu Davud, Edeb 115, (5102), Tirmizi, Da’avat 58, (3455)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “İyne usulüyle alış-verişte bulunur, sığırların peşine düşer, ziraate razı olur ve cihadı da terk ederseniz, Allah size öyle bir zillet verir ki, dininize tekrar rücu etmedikçe o zilleti kaldırmaz.” Ebu Davud, Büyu 56, (3462)
- Resulullah (sav)’ın saban ve diğer bir ziraat aleti görünce: “Bunun girdiği bir eve, Allah mutlaka zillet de sokar” dediğini işittim. Buhari, Hars
- Resulullah (sav) Kisra’ya ve Necaşi’ye -bu Necaşi, üzerine cenaze namazı kıldığı Necaşi değildir- ve bütün inatçı cebbarlara, onları aziz ve celil olan Allah’a davet eden mektuplar yazdı. Müslim, Cihad 75, (1774), Tirmizi, İsti’zan 23, (2717)
- Resulullah (sav) Kisra’ya mektubunu göndermişti. Kisra, mektubu okuyunca yırttı. Resûlullah ‘da (sav) “paramparça olmaları için” beddua etti. Buhari, İlm 7
- Resulullah (sav), üzerinde semer bulunan bir merkebe bindi, altında Fedek kadifesi vardı. Üsameyi de arkasına aldı. Beni’l-Haris İbnu’l-Hazrec’te oturan Sa’d İbnu Ubade ’ye, Bedir Savaşı’ndan önce geçmiş olsun ziyaretine gitti. Beraberce giderken, aralarında Abdullah İbnu Ubey İbnu Selül’ün de bulunduğu bir cemaate rastladılar, oturuyorlardı. Abdullah İbnu Ubey o sırada henüz Müslüman olmamıştı. Cemaatte Müslümanlar, müşrikler, putperest olanlar, Yahudiler, Müslümanlar karışık vaziyette idi. Bu cemaatte Abdullah İbnu Ravaha ‘da vardı. Onlara Resulullah’ın bindiği merkebin kaldırdığı toz isabet edince, Abdullah İbnu Ubey burnunu örtüsüyle sarıp: “Bizi toz içinde bırakma!” diye homurdandı. Resulullah (sav) cemaate selam verip durdu. Merkepten inip onları Allah’a davet etti, onlara Kur’an okudu. Abdullah İbnu Ubey, Resûlullah ’a (sav): “Be adam! Bundan daha güzel bir şey yok. Eğer söylediğin hak ise, bizim cemaatimizi rahatsız etme, evine dön! Kim sana gelirse ona anlat!” dedi. Bunun üzerine Abdullah İbnu Ravaha da: “Evet ey Allah’ın Resulü! Sen bizim toplantılarımıza gel! Zira biz bunu istiyoruz!” dedi. Bundan sonra Müslümanlar, müşrikler ve Yahudiler aralarında atıştılar. Nerdeyse birbirleriyle kapışacaklardı. Resulullah (sav) onları yatıştırmak için gayret sarfetti ve sustular. Resulullah da (sav) bineğine atlayarak yoluna devam etti ve Sa’d İbnu Ebi Vakkas’ın yanına gelip evine girdi. Resûlullah (sav) ona: “Ey Sa’d! Ebu Hubab’ın ne dediğini işittin mi?” dedi. Ebu Hubab’la Abdullah İbnu Ubey’i kastediyordu. “Şöyle şöyle söyledi” buyurdu. Sa’d İbnu Ubade: “Ey Allah’ın Resulü! Onu affet, Sana Kitab’ı gönderen Zat-ı Zülcelal’e kasem olsun, Allah’ın sana indirdiği Hak geldiği zaman, bu beldenin ahalisi, ona taç giydirmeye, sarık sarmaya ittifak etmişlerdi. Allah Teala hazretleri sana verdiği bu hakikatla onun başa geçmesini engelleyince, bu onun boğazına takıldı. İşte, şahid olduğun densizliği ona yaptıran da budur!” dedi. (Bu açıklama üzerine) Resulullah (sav) onu bağışladı. Resulullah (sav) ve ashabı, müşrikleri ve Ehl-i Kitabı Allah’ın emrettiği üzere bağışlıyorlar, onların eza ve cefalarına sabrediyorlardı. Allah Teala hazretleri şöyle buyurmuştu: “Muhakkak siz, malınızda ve canınızda imtihan olunacaksınız ve sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanlardan ve Allah’a ortak koşanlardan pek çok incitici sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takvaya sarılırsanız, işte bu, uğrunda azim ve sebat edilmeye değer işlerdendir” (Al-i İmran 186). Rab Teala bir başka ayet-i kerimede de şöyle buyurmuştur: “Kitap ehlinden çoğu, imanınızdan sonra sizi tekrar inkara döndürmek isterler. Bu, kendilerine hak iyice belli olduktan sonra nefislerinde duydukları kıskançlık yüzündendir. Allah’ın emri gelinceye kadar onlara aldırış etmeyin ve onları kınamayın. Muhakkak ki, Allah her şeye hakkıyla kadirdir” (Bakara 109). Resulullah (sav), Allah’ın buradaki emrini afla te’vil ediyordu. Bu hal Allah’ın onlarla (savaşa) izin vermesine kadar devam etti. (İzin gelince) Resulullah (sav) Bedir Gazvesi’ni yaptı. (Bu savaşta) Allah Teala hazretleri Kureyş’in ileri gelenlerinin canlarını aldı. Resûlullah (sav) ve ashabı zafer ve ganimet elde ederek ve Kureyş’in ileri gelenlerini de esir alarak döndüler. Abdullah İbnu Ubey İbni Selül ve beraberindeki putperest müşrikler: “Bu (islam) hadisesinin artık talihi döndü!” dediler. Resulullah (sav)’e islam üzere biat ettiler ve Müslüman oldular. Buhari, Cihad 127, Tefsir, Al-i İmran 15, Marda 15, Libas 98, Edeb 115, İsti’zan 20, Müslim, Cihad 116, (1798)
- Muaviye İbnu Ebi Süfyan ’a (hilafeti esnasında) Mikdam İbnu Ma’dikerb, Amr İbnu’l-Esved ve Kınnesrin ahalisinden Beni Esedli bir adam bir heyet halinde geldiler. Hazreti Muaviye, Mikdam’a: “Hasan İbnu Ali ’nin vefat ettiğini biliyor musun?” dedi. Haberi işiten Mikdam “İnna lillah ve inna ileyhi raciun!” diyerek (üzüntüsünü ifade etti.) Ona falan (Muaviye): “Bunu bir musibet mi addediyorsun?” dedi. Mikdam: “Niye musibet addetmiyeyim? Resulullah (sav) onu kucağına almış “Bu bendendir. Hüseyin ise Ali’dendir!” buyurmuştu dedi. Beni Esed’den olan adam da (Hazreti Muaviye’ye yaranmak için, Hazreti Hasan’ın ölümünü bir fitnenin sönmesine teşbihen): “Allah bir ateşi söndürdü!” diye söze karıştı. Mikdam: “Bugün ben, seni kızdırmaya ve hoşlanmadığın şeyleri sana duyurmaya devam edeceğim!” dedi. Sonra şöyle seslendi: “Ey Muaviye! Eğer doğru söylersem beni tasdik et, yalan söylersem beni tekzib et!” Hazreti Muaviye: “Pekala öyle yapacağım” dedi. Mikdam: “Allah aşkına söyle! Resulullah (sav)’ın altın takınmayı yasakladığını işittin mi?” dedi. Hazreti Muaviye: “Evet!” dedi. Mikdam: “Allah aşkına söyle! Resulullah’ın ipek giymeyi yasakladığını biliyor musun?” diye sordu. Hazreti Muaviye: “Evet biliyorum!” dedi. Mikdam tekrar sordu: “Allah aşkına söyle! Resulullah (sav)’ın vahşi hayvan derisini giymeyi, üzerlerine binmeyi yasakladığını biliyor musun?” Muaviye yine: “Evet biliyorum!” diye cevapladı. Hazreti Muaviye’nin bu sözü üzerine Mikdam dedi ki: “Allah’a kasem olsun ey Muaviye, bütün bunları ben senin evinde gördüm.” Hazreti Muaviye şu cevabı verdi: “Ey Mikdam, anladım ki senin elinden bana kurtuluş yok (söylediklerinin hepsi doğru)!” Halid (İbnu Velid) der ki: “Hazreti Muaviye, Mikdam ’a diğer iki arkadaşına (Amr İbnu’l-Esved ve Esedli adam) nazaran daha çok ihsan ve atada bulunulmasını emretti. Ayrıca (Mikdam’ın) oğluna (beytü’l-malden) iki yüz (dirhem) tahsisatta bulundu. Mikdam ise (Hazreti Muaviye’nin verdiği) ihsanları arkadaşlarına dağıttı. Esedli ise aldıklarından kimseye bir şey vermedi. Bu durum Hazreti Muaviye’ye ulaşınca: “Mikdam kerem sahibi cömert birisidir. Elini açmıştır. Esedli adam ise malik olduğu şeyi iyi tutan birisidir” dedi. Ebu Davud, Libas 43, (4131), Nesai, Fere’ ve’l-Atire 12, (7,176)
- Abdullah İbnu Amr el-Huzai, babası ’ndan naklediyor: “Resulullah (sav), Fetih’ten sonra beni çağırdı ve benimle, Mekke’ye Ebu Süfyan’a, Kureyşliler arasında dağıtması için, biraz mal göndermek istedi. Bana: “Kendine bir arkadaş ara!” buyurdu. Derken bana Amr İbnu Umeyye ed-Damri geldi ve: “Duydum ki, sen Mekke’ye gidecekmişsin ve yanına bir arkadaş arıyormuşsun!” dedi. “Evet!” dedim. “Ben sana arkadaşım!” dedi. Ben hemen Resulullah (sav)’e gelip: “Kendime bir arkadaş buldum!” dedim. “Kim?” buyurdular. “Amr ibnu Ümeyye’dir!” dedim. “O, kavminin yöresine gelince ona karşı müteyakkız ol! Çünkü evvel adam şöyle demiş: “Bekri arkadaşına güvenme!” buyurdular! Derken yola çıktık. Ebva’ya kadar geldik. Amr: “Benim, kavmimle bir işim var. Beni burada biraz beklemeNİ arzu ediyorum!” dedi. Ben de: “işin rastgelsin!” dedim. Ayrılınca, Resulullah (sav)’ın sözünü hatırlayıp devemi hızlandırdım. (Ebva’dan) çıkıp deveyi hızlı yürümeye zorladım. Ezafir’e gelince, Amr’ın bir grup adamla karşımdan geldiğini gördüm. Devemi daha da hızlandırdım ve onu geçtim. Kendine hedef olmaktan kurtulduğumu anlamıştı, yanındakiler geri döndü. Amr (tek başına) bana yetişti ve: “Kavmimle bir işim vardı! (İşimi görüp bitirdim)” dedi. Ben de: “Pekala!” dedim. Yolumuza devam edip Mekke’ye geldik. Ben emanet malı Ebu Süfyan ’a teslim ettim.” [Hadisin senedi zayıftır] Ebu Davud, Edeb 34, (4861)
- Ebu Hureyre bize pek çok hadis söylemişti. (Bir defasında) şöyle dedi: “Resulullah (sav) buyurdular ki: “Sizden önce yaşayanlardan bir adam bir kimseden bir akar satın aldı. Bu akarı satın alan kimse, orada, içinde altın bulunan bir küp buldu. Satana gelip: “Altınını al! Ben senden akarı satın aldım, altını satın almadım!” dedi. Satan da: “Ben sana araziyi içinde bulunan her şeyiyle birlikte sattım!” dedi. (Anlaşamayınca) bir adamı hakem tayin ettiler. Adam (onları dinledikten sonra): “Sizin çocuklarınız var mı?” dedi. Onlardan biri: “Oğlum var”, diğeri de “kızım var!” dedi. Hakem: “Oğlanla kızı evlendirin! Bu paradan ikisi için harcayın ve tasaddukta bulunun” dedi. Buhari, Enbiya 50, Müslim, Akdiye 21, (1721)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “İnsanları, içinde binmeye mahsus tek hayvan olmayan yüz develik bir sürü gibi bulursun.” Buhari, Rikak, 35, Müslim, Fedailu’s-Sahabe 232, (2547), Tirmizi, Emsal 7, (2876)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Mürar yoluna kim çıkacak? Gerçekten ondan, günah olarak, Beni İsrail’den affedilen kadar günah affedilecek!” Oraya ilk çıkan Beni Hazrec’ten bizim süvarimiz oldu. Sonra herkes peş peşe oraya geldi. Resûlullah (sav): “Kızıl devenin sahibi [olan bedevi] hariç hepiniz mağfirete erdiniz” buyurdular. Biz adamın yanına gelip: “Gel! Sana da Resulullah (sav) istiğfarda bulunuversin!” dedik. O ise bir yitiğini arıyordu. “Yitiğimi bulmam, benim için, arkadaşınızın istiğfarından hayırlıdır!” dedi. Müslim, Münafık 12, (2880)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “İslam’ın değirmeni otuz beş veya otuz altı veya otuz yedi (yıl) döner. Eğer, (dini terk ederek kendilerini) helak ederlerse, daha önce helak olanların yolunu tutmuş olurlar. Dinleri ayakta kalırsa, onlar için yetmiş yıl ayakta kalır!” Ben dedim ki: “(Bu yetmiş yıllık müddet) zikri geçen (otuz beş yıllık müddet)ten sonra mı başlayacak, yoksa geçen kısım buna dahil mi?” “Mezkur müddet buna dahildir!” buyurdular. Ebu Davud, Fiteni, (4264)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Ümid ederim ki Allah, ümmetimi Rabbinin nezdinde yarım gün te’hirden aciz kılmayacaktır.” Sa’d’a: “Yarım gün ne kadardır?” diye sorulmuştu. “Beş yüz yıl” diye cevap verdi. Ebu Davud, Mehalim 18, (4350)
- Resulullah (sav) fareye fuveysika der ve şunu ilave ederdi: “Ben bunu meshe uğramışlardan biliyorum. Çünkü o, kendisine (içmesi için) deve sütü konulsa onu içmez. Ama koyun sütü verilse onu içer.” Buhari, Bed’ü’l-Halk 15, Müslim, Zühd 62, (2997)
- Ey Allah’ın Resulü! Maymun ve domuzlar Allah Teala’nın mesh ettiği insanlardan mı?” diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi: “Allah Teala hazretleri bir kavmi helak etti mi ona nesil (devam) vermez. Maymun ve domuzlar daha önce de vardı.” Müslim, Kader 33, (2663)
- Resulullah (sav) (bir gün): “Aranızda muğarribler görüldü mü?” diye sordu. Ben: “Muğarribler de ne?” dedim. “Onlar kendilerine cinlerin iştirak ettikleri kimselerdir!” buyurdular. Ebu Davud, Edeb 116, (5107)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Badiyede (kırda, sahrada, köyde) yaşayan kabalaşır, av peşinden koşan gaflete düşer. Sultanın kapısına gelen fitneye düşer. Kişi sultana yakınlığı artırdığı nisbette Allah’tan uzaklaşır.” Ebu Davud, Sayd 4, (2859, 5860), Tirmizi, Fiten 69, (2257), Nesai, Sayd 24, (7, 195)
- Resulullah (sav) derinin iki parmak arasında dilinmesini yasakladı. Ebu Davud, Cihad 74
- Ben Resulullah’ın kimseyi dinden başka bir şeye nisbet ettiğini görmedim. Ebu Davud, Edeb 86, (4987)
- Resulullah (sav) (namazda) emrolunduğu yerde açıktan okudu, emrolunduğu yerde sükut etti (gizli okudu). “Ve senin Rabbin unutkan değildir” (Meryem 64), “Andolsun ki, Allah’ın Resulü’nde sizin için (her hususta) güzel bir örnek vardır” (Ahzab 21). Buhari, Ezan 105
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Ben size (kendiliğinden) ne bir şey veriyor, ne de sizi bir şeyden menediyorum. Ben sadece bir memurum (Allah’ın emrine göre veriyorum).” Bir rivayette de şöyle demiştir: “Ben (sadece, emre uygun şekilde) taksim ediyicim, emredildiğim yere koyarım.” Buhari, Humus 7, Ebu Davud, Haraç 13, (2949)
- Resulullah (sav) (Allah’ın emir ve yasaklarını tebliğ eden) memur bir kul idi. Bize (Al-i Beytine) insanlardan ayrı olarak üç şey dışında hiçbir tefrikte bulunmadı. O üç şey de şunlardır: Abdesti mükemmel yapmamızı emretti. Sadaka yemememizi emretti. Merkebi at üzerine aşırmamamızı emretti.” Tirmizi, Cihad 23, (1701), Nesai, Taharet 106, (1, 89)
- Resulullah (sav) bize (bazen) sabah oluncaya kadar Beni İsrail kıssası anlatırdı. Anlatma işini farz namaz için kalkınca bırakırdı. Ebu Davud, İlm 11, (3663)
- Resulullah (sav) Müslümanlar arasında (tedavülü) caiz olan sikke (dökülmüş paraların) bir kusur olmadan kırılmasını yasakladı. Ebu Davud, Büyu 50, (3449)
- Bir adam Resulullah (sav)’e gelerek: “Hayvanımı bağlayarak mı yoksa serbest bırakarak mı Allah’a tevekkül edeyim?” diye sormuştu. Ona: “Bağla ve tevekkül et!” buyurdu. Tirmizi, Kıyamet 61, (2519)
- Dahhak İbnu Kays, Mesruk’u işçi olarak kullanmak istemişti. Umare tu’bnu Ukbe ona: “Hazreti Osman ’ın katillerinden baki kalmış bir adamı isti’mal mi edeceksin?” dedi. Mesruk rahimehullah da ona: “Abdullah İbnu Mes’ud bana rivayet etti: “Resulullah (sav) baban Utbe’yi öldürmek istediği zaman, (baban), “Çocuklara kim hami olacak?” dedi. Resûlullah da, “Ateş” buyurdular. Senin için Resulullah’ın (münasip görüp) razı olduğuna ben de razıyım!” dedi. Ebu Davud, Cihad 128, (2686)
- Necran’ın iki sahibi Seyyid ve Akib, Resulullah (sav)’e geldiler. Onunla mülaane yapmak istiyorlardı. Bunlardan biri arkadaşına: “Bunu yapma! Eğer (Muhammed gerçek) bir peygamberse ve bize lanette bulunursa biz bir daha felah bulamadığımız gibi, bizden sonra gelecek nesiller de iflah olmazlar!” dedi. Resulullah’a gelip: “Biz sana istediğini vereceğiz, bizimle emin birini gönder. Bizimle emin olmayanı gönderme!” dediler. Resûlullah (sav): “Ben sizinle gerçekten hakkıyla emin bir adam göndereceğim” buyurdu. Bunun üzerine Resulullah’ın ashabı (bu övülen şahıs olabilmek için) ona yaklaştı. Resûlullah (sav): “Ey Ebu Ubeyde İbnu’l-Cerrah, sen kalk!” emretti. Ebu Ubeyde kalkınca, Resulullah (sav): “İşte şu, bu ümmetin eminidir!” buyurdular. Buhari, Fedailu’l-Ashab 21, Megazi 72, İcazetu Haberi’l-Vahid
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Şeytanlar için develer vardır. Şeytanlar için evler vardır. Şeytanlara ait develere gelince, ben, onları gördüm. (Şöyle ki): Biriniz, yedeğinde, iyi beslediği seçkin develerle (yola) çıkar, bunlardan hiçbirine binmez. Yol esnasında yürümekten kesilmiş (bir din) kardeşine rastlar, devesine onu da almaz (işte bu develer şeytana aittir, çünkü gösteriş ve tefahur için beslenmiştir). Şeytana ait evlere gelince, onların, (müreffeh) inşalar tarafından (seyahata çıkınca kullanılan ve) ipeklerle örtülmüş kafeslerden (hevdeç) başkası olmadığını zannediyorum.” Ebu Davud, Cihad 62, (2568)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “(Kıtlık) senesi, yağmurun yağmadığı (sene) değildir. Asıl kıtlık senesi, yağmur bol bol yağdığı halde yerin hiç birşey bitirmediği senedir.” Müslim, Fiten 44, (2904)
- Mutarraf İbnu Abdillah İbni’ş-Şihhir, babasından naklen diyor ki: “Resulullah (sav) buyurdular ki: “Ademoğlunun misali, yanı başında doksan dokuz tane (öldürücü) belanın bulunmasına benzer. Bu belalardan kurtulmuş olsa bile, sonunda ölünceye kadar çekeceği düşkünlük hali yakalayacaktır.” Tirmizi, Kader 14, (2151)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “İki (büyük) nimet vardır, insanların çoğu onlar hususunda aldanmıştır: Sıhhat. Ve boş vakit!” Buhari, Rikak 1, Tirmizi, Zühd 1, (2305)
- Müseylime-i Kezzab, Resulullah (sav) zamanında [Medine’ye] geldi ve: “Eğer Muhammed bu işi (hilafeti) kendinden sonra bana bırakırsa ben ona tabi olurum” demeye başladı. Sonra kavminden kalabalık bir cemaatle Medine’ye geldi. Resulullah (sav) da Sabit İbnu Kays İbni Şemmas ile birlikte ona uğradı. Bu sırada Resulullah’ın (sav) elinde bir dal parçası vardı. Arkadaşlarının arasında oturmakta olan Müseylime’ye yaklaştı ve: “Sen benden şu parçayı istemiş olsan dahi bunu sana vermem! Sen, Allah’ın senin hakkındaki emrini asla tecavüz edemeyeceksin. (Şayet bana itaatten) yüz çevirecek olursan Allah mutlaka senin hakkından gelecektir. Öyle zannediyorum ki, sen hakkında bana ne gösterilmiş ise, o gösterilmiş olan kimsesin! [işte Sabit, bana bedel sana cevap verecek!” buyurup, oradan ayrıldı.] İbnu Abbas der ki: “Ben, Resulullah (sav)’ın: “öyle zannediyorum ki, sen hakkında bana ne gösterilmiş ise, o gösterilmiş olan kimsesin” sözü ile neyi kastettiğini sordum. Ebu Hureyre (r.a) bana şu hususu haber verdi: “Resulullah (sav) buyurmuştu ki: “Ben bir gün rüyamda, elimde iki altın bilezik gördüm. Yine rüyamda onlara fazla bir ilgi göstermiştim. Allah Teala hazretleri: “Onlara üfle!” diye vahyetti, ben de üfledim, derken uçup gittiler. Ben bunları, benden sonra çıkacak iki yalancı ile yorumladım.” Buhari, Menakıb 25, Megazi 70, 71, Tevhid 29, Müslim, Rü’ya 21, (2273)
- Seleme İbnu Nuaym İbnu Mes’ud el-Eşcai, babası ’ndan anlatıyor: “Resulullah (sav)’ın, Müseylime’nin kendisine yazdığı mektubu okuyunca, mektubu getiren iki elçiye şöyle söylediğini işitmiştir: “Bu yazdığı meselede siz ne diyorsunuz?” Elçiler: “Biz de onun söylediğini söyleriz!” dediler. Bunun üzerine Resûlullah (sav): “Eğer elçileri öldürmemek kaide olmasaydı boyunlarınızı muhakkak uçururdum!” buyurdular. Ebu Davud, Cihad 166, (2761)
- Resulullah (sav) beraberindekilerle Taife giderken bir kabre uğrayınca şunu söylemişti: “Bu kabir, Ebu Riğal’in kabridir. Şu Harem mıntıkası sebebiyle (kavmine gelen musibetten) masun kalmıştı. (Harem’den harice) çıkınca kavmini çarpan bela onu da burada yakaladı ve buraya defnedildi. Söylediğimin delili, altından bir dalın beraberinde gömülmüş olmasıdır. Eğer kabri açacak olsanız, onu bulup çıkarırsınız!” Bunun üzerine halk, alelacele orayı kazıp mezkur altın dalı çıkardı. Ebu Davud, Haraç 41, (3088)
- Resulullah (sav)’ın son sözü: “Namaz! Namaz! Sağ ellerinizin sahip olduğu (köleler) hakkında Allah’tan korkun!” olmuştu. Ebu Davud, Edeb 133, (5156), İbnu Mace, Vesaya 1, (2698)
YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR