SAİD BİN ZEYD
İçindekiler
- Aşare-i Mübeşşere (Cennetle müjdelenen on sahâbî) den biri.
- Künyesi Ebû Aver ve Ebû Sevir
- Nesebi Said bin Zeyd bin Amr bin Nüfeyl bin Rezâh bin Adiyy bin Kâ’b bin Lüeyd idi.
Hayatı
SAİD BİN ZEYD’İN DOĞUMU
Said bin zeyd miladi 600 yılı civarında Mekke’de dünyaya gelmiştir. Adî b. Kâ‘b oğullarındandır, soyu dedelerinden Kâ‘b b. Lüey’de Efendimizin(sav) soyu ile birleşir. Babası, İslam öncesi dönemde Hanif dinine mensup olmakla bilinen Zeyd b. Amr b. Nüfeyl’dir. Annesi Huzâa kabilesinden Fâtıma bint Ba‘ce’dir. Babasının putlarına tapmaz, müşriklerin kestiği hayvanların etinden yemez, cahiliye âdetlerine değer vermez ve kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesine şiddetle karşı çıktmıştır. Said aile ortamında bu inançları benimseyen bir kişi olarak yetişmiştir. Kaynaklarda babasının ona Allah’ın birliğine iman etmesi konusunda telkinde bulunduğu söyleniyor.
SAİD BİN ZEYD’İN İMAN EDİŞİ
Çok genç yaşta İslamiyet’i kabul eden Said b. Zeyd’in 12. veya 13. müslüman olduğu rivayet edilir. Resûl-i Ekrem tarafından cennetle müjdelenen on sahabi arasında yer aldı. Said amcasının kızı ve Ömer’in (r.a) kız kardeşi Fâtıma ile, Ömer (r.a) de onun kız kardeşi Âtike ile evliydi. Mekkeliler ‘in Hz. Peygamber’i öldürme kararını uygulamak üzere harekete geçen Ömer (r.a), kız kardeşi Fâtıma’nın müslüman olduğunu öğrendi ve bunun üzerine Said b. Zeyd’in evine giderek onu hanımı ile birlikte dövdü. Ancak Said’in sabırlı davranması ve sorulan sorulara inandırıcı cevaplar vermesinden sonra Ömer (r.a) onları bıraktı ve okunan Kur’an’ı dinledikten sonra iman etmeyi düşündü.
Said müşriklerden çok eziyet gördüğünden hanımıyla birlikte Medine’ye hicret etmiştir. Resulullah(sav) onu Râfi‘ b. Mâlik, diğer bir rivayete göre ise Übey b. Kâ‘b ile kardeş ilân etti. Medine’de Resûl-i Ekrem’in yakın çevresinde bulunan Said, Mekke müşrikleri başta olmak üzere Hz. Peygamber aleyhinde faaliyet gösterenler hakkında bilgi toplama konusunda önemli görevler yapmıştır. Bedir Gazvesine sebep olan Mekkeliler’in Suriye kervanı hakkında bilgi toplamakla görevlendirildiği için savaşa fiilen katılamadı; ancak ganimetten payı tam olarak verildi ve gördüğü hizmete karşılık cihad sevabını da alacağı kendisine müjdelendi (Hâkim, III, 495).
SAİD BİN ZEYD PUTLARA TAPMIŞMIDIR?
Hayatında hiçbir zaman putlara tapmayan Said Bin Zeyd, onlar adına kesilenleri de yememiştir ve daima Hanif dinini aramıştır. Tevhid yolunu tutmuş bir bahtiyardır. O cahiliye adetlerinden uzak durmuştur.
SAİD BİN ZEYD PUTLAR ADINA KESİLENLERİ YEMEDİ
Abdullah ibn Ömer’in (r.a.) naklettiğine göre Zeyd, Resul-i Ekrem Efendimiz ile bi’setden evvel Mekke civarında Beldah vadisinde karşılaşmış ve o zamanlar henüz vahyin gelmediği günlermiş. Müşriklerin hazırlayıp getirdikleri yemeği sevgili Peygamberimiz yemeyince Zeyd bin Amr ’da yememiş ve “Ben putlar adına kesilenleri yemem.” diyerek basiretini göstermiştir. Kureyş’in putlar adına hayvan kesmelerine çok üzülen Zeyd onları devamlı ayıplarmış. Bir gün Kabe’de kesilmek üzere putların önüne sürülen koyunlara bakarak “Ey Kureyş topluluğu Allah koyunu yarattı. Onun için gökten yağmur yağdırdı. Yerde ot bitirdi de koyun onunla doydu. Ama siz onu başkasının adına kesiyorsunuz. Ben sizi cahil bir millet olarak görüyorum” demiştir. Bunun üzerine amcası Hz. Ömer’in (r.a) babası Hattab “Kahrolası bu sözleri devamlı söylüyorsun sabrediyoruz. Artık dinlemekten sabrımız tükendi” diyerek Zeyd’i tokatladı. Sonra da kavminin ayak takımını onun üzerine saldırttı. Zeyd, bu hadiselerden sonra Mekke’den uzaklaşmıştır. Hira dağına kaçar, geceleri gizli gizli ancak Mekke’ye girerdi. Bir defasında gizli olarak Varaka bin Nevfel, Abdullah bin Cahş, Osman ibnul-Haris ile ayrı ayrı görüşen Zeyd, onlara “Vallahi siz kavminizin hiç bir dine mensup olmadığını, İbrahim’in dininden çıkıp onu kabul etmediklerini biliyorsunuz. Eğer kurtuluşu istiyorsanız kendiniz için gireceğiniz bir din arayın.” diyerek onları Hanif dinine teşvik etmiştir.
SAİD BİN ZEYD’İN KATILDIĞI SAVAŞLAR
Hz. Said, Bedir Savaşı hariç diğer savaşlarda Peygamberimizin(sav) yanı başındaydı. Bedir Savaşı’ndan önce Peygamberimiz(sav) Said b Zeyd’i ve Hz. Talha’yı keşif için görevlendirmişti. Bedir’in zaferle neticelendiğini öğrendiler. Bizzat savaşa katılamamakla üzüldülerse de, Peygamberimiz, onları savaşta çarpışmış gibi kabul etti ve ganimetten paylarını tam olarak verdi. Daha sonraki savaşlarda Peygamberimizle birlikte, birer cengâver olarak mücadele etmiştir.
Uhud ve Hendek gazveleri, Hudeybiye Antlaşması, Mekke’nin fethi, Huneyn ve Tebük Seferi ile Veda haccında bulunan Said, Resul-i Ekrem’in vefatından sonra da önemli görevler üstlenmiştir. Hz. Ebu Bekir’in halife seçilmesi sırasında ortaya çıkan ihtilâfları gidermek için büyük gayret sarf etmiştir. Hz. Ebu Bekir, vefatından önce yerine halife bırakacağı kimse ile ilgili genel eğilimi araştırırken onun da görüşüne başvurdu.
Ecnadeyn Savaşı’nda (13/634) ordu kumandanı Halid b. Velid’in talimatıyla süvari birliklerine, bu savaşta bozguna uğrayarak Fihl’e kaçan Bizans ordusuyla yapılan Fihl Muharebesi’nde piyade birliklerine kumanda etti ve her iki savaşın kazanılmasına büyük katkı sağladı. Yine kumandanlardan biri olarak katıldığı Yermük Savaşı’nda ve Dımaşk’ın fethinde önemli roller üstlendi. Ebu Ubeyde b. Cerrah kendisine Dımaşk valiliğini teklif edince o bunun yerine cihadı tercih etti. Hz. Ömer, vefatından önce oluşturduğu altı kişilik hilâfet şûrasına aşere-i mübeşşereden sağ kalanları aldığı halde onu dahil etmemesi yakın akraba olmalarıyla izah ediliyor.
Hz. Said uzun müddet fetih ordusuna hizmet etti. Irak ve Suriye bölgesinin İslam beldesi olmasında büyük katkıları oldu. Daha sonra bu toprakları adım adım gezdi. İlim ve irfan ışıkları saçtı. Hz. Osman ve Hz. Ali aleyhinde dedikoduları önlemek için uğraşmış ve başarılı olmuştur. Kufe valiliğinde Mugîre bin Şûbe görev yapıyordu. Bir gün Mugîre, Kûfe’nin en büyük camiinde oturmuş, halk da etrafında toplanmıştı.
Bu sırada camiye Hz. Said girdi. Vali, büyük sahabiyi hürmetle karşılayarak yanı başına oturttu. Daha sonra Kûfelilerden bir adam içeri girerek çirkin sözler söylemeye başladı. Ne olduğunu anlamayan Hz. Said, valiye:
“Yâ Mugîre, bu adam kimin aleyhinde konuşuyor?” deyince, Mugîre:
“Hz. Ali’nin.” dedi. Bu sözü duyan Hz. Said çok üzüldü. Yanında oturan valiye çıkıştı:
“Mugîre, Mugîre! Resûlullah’ın (a.s.m.) Ashâbına senin yanında hakaret ediliyor, kötüleniyor da, sen mâni olmayıp susuyorsun!” dedikten sonra şunları söyledi: “Ben size Resûl-i Ekrem’den şu kulaklarımla işittiğim ve kalbimle anladığım bir hadisi nakledeyim. Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu: EbûBekir cennette, Ömer cennette, Osman cennette, Ali cennette, Talha cennette, Zübeyr cennette, Sa’d bin Ebî Vakkas cennettedir.’ Bunların dokuzuncusunu da söylemek gerekseydi, onu da sayardım.”
Ertesi gün halk Hz. Said’in etrafını alarak yemin verdiler ve ismini söylemediği zatın kim olduğunu ısrarla öğrenmek istediler. Hz. Said onların ısrarlarına dayanamayarak:
“Madem Allah adına yemin veriyorsunuz, öyleyse size söyleyeyim: Dokuzuncusu benim!”
Daha sonra cümlesine şunları söyleyerek devam etmiştir:
“Bir kişinin Resûlullah ile birlikte yaşayıp cihatta yüzünün tozlanması, sizden herhangi birinizin Nuh (a.s.) kadar yaşasa bile, bu müddet içerisindeki hayırlı amellerinin hepsinden hayırlıdır.”
VEFATI
Said b. Zeyd hayatının son dönemlerini Medine yakınında bulunan Akik vadisindeki evinde ziraatla uğraşarak geçirmiştir. (670) veya (671) yılında yaklaşık 50 51 yaşlarında vefat etmiştir. Cenaze işlemleri ile komşusu Sa‘d b. Ebu Vakkas ilgilendi. Cenaze namazını Abdullah b. Ömer’in kıldırmasından sonra Medine’ye götürülerek Cennetü’l-bakİ kabristanlığına defnedildi.