EBU ZER EL GIFARİ

  • Zor günlerin insanı.
  • Efendimizin (sav) sırdaşı.
  • Zahit ve cömert sahabi.
  • Her daim iyilik ve güzellikler arayan yiğit.

Ebu Zer El Gıfari ‘nin Hayatı

Ebu Zer El Gıfari, Künyesi ile meşhur olduğu için ismi unutulmuştur. Babasının adının Seken veya Abdullah olduğu söylenir. Gıfar kabilesindendir. Gıfar kabilesi haram aylarda baskın yapar yağmacılık yapıp yol kesmekten çekinmezdi. Ebu Zer El Gıfari vahyin geldiği ilk günlerden itibaren İslam’ı merak etmiş araştırma yapıp Müslüman olmuştur. Efendimizin (sav) vefatından sonra Şam ‘a gitmiştir. Ebu Zer 32 yılında Zilhicce ayında Rebeze ‘de vefat etmiştir.

Ebu Zer El Gıfari (r.a) Kimdir ?

Ebu Zer El Gıfari künyesi ile meşhurdu. Bu nedenle ismi unutulmuştur. İsminin Berir, Büreyr, Yezid, Yüreyr, babasının isminin Seken veya Abdullah olduğu söylenir. Gıfar kabilesindendir. Gıfar kabilesi haram aylarda baskın yapar, yağmacılık yapıp yol kesmekten çekinmezdi. Hatta rivayetlere göre Ebu Zer El Gıfari ‘nin de Müslüman olmadan önce yol kesip yağmacılık yaptığı hatta kabilesinin en atılgan ve gözü pek yağmacılardan olduğu söylenir.

Ebu Zer El Gıfari ‘nin Müslüman Oluşu

Bir gün Ebu Zer El Gıfari bir haber duymuştu: “Biri çıkmış, Kureyşlilerin dini­ne meydan okuyormuş, yeni bir din getiriyormuş. Kureyşliler kendisine karşı çıkmışlar.”

Vahyin geldiği ilk günlerdi. Haberi duyduğunda merak edip araştırmaya başlamıştı. İlkin kardeşi Uneys ‘i Mekke’ye göndermiş ancak kardeşinin getirdiği bilgileri yeterli bulmamış bu nedenle yola çıkmıştı. Efendimiz (sav) ile buluşmasını şöyle naklediyor: “Ben Gıfar kabilesinden bir kimse idim. Mekke’de yeni bir peygamberin çıktığına dair haber aldım. Kardeşim Uneys’i onun hakkında bilgi edinmesi için gönderdim. Dönüp geldiğinde: “Bir kişi gördüm ki, o hep insanlara hayrı emrediyor, kötülüklerden nehyediyor. Gönlüm bizzat görmeyi istedi ve Mekke ye, Mescid-i Haram’a geldim. Resûlullah’ı (s.a.) tanımıyor, başkasına da soramıyordum. Gece oldu, mescitten ayrılmıyordum. Ali bin Ebi Talib yanıma geldi ve şu adam gariptir, yabancıdır sanırım, dedi. Ben de: “Evet, garibim” dedim. Ali: “Öyleyse bize buyur” dedi. Ali ile beraber gittim. O gece seyahatime dair ne o bana bir şey sordu ne de ben ona bir şey söyledim. Sabah olunca tekrar mescide gittim. İkinci gece oldu. Yine Ali yanıma geldi. Haydi bize gidelim, dedi. Gittik, o gece de bir şey konuşmadık. Üçüncü gece Ali bin Ebi Talib bana. Senin halin nedir? Bu şehre niçin geldin? Diye sordu. Ben de Mahrem tutacağına ve aradığıma götüreceğine söz verirsen anlatırım, dedim Ali: Emin olabilirsin dedi. Ben de: Duyduğumuza göre burada bir kişi çıkmış, “Peygamberim” dermiş. Onunla görüşmek, tanışmak için geldim, deyince Ali. Vallahi gerçekten o Allah’ın Resûlü ve hak Peygamberdir, sabahleyin ben yanına gideceğim sen de peşimden gel dedi. Sabah olunca Ali (r.a.), Nereye gidersem beni takip et. Şayet yolda sana zarar vereceğinden korktuğum birisini görürsem bir kenara çekilir dururum, sen durma git. Ben nereye girersem sen de oraya gir, dedi. Beraberce Resûlullah sallallahü aleyhi vesellemin huzuruna vardık. Onu göresiye “Esselamu aleyke ya Resûlallah!” dedim. Aklım, gönlüm onun nuruyla doluverdi. İçim ışıyıverdi. Sorguya suale hacet kalmadan hemen kelime-i şahadet getirdim ve teslim oldum.

Resûlullah (s.a.) bana; “Ya Eba Zer! Bu işi mahrem tut ve memleketine dön.” Buyurdular. Ben de “Ya Resulullah! Seni hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki, kelime-i şehadeti en azılı müşriklerin ortasında söyleyeceğim, dedim. Mescide geldim ve “Ey Kureyş topluluğu! Bütün varlığımla bilir ve size de bildiririm ki, Allah’tan başka ibadet edecek hiçbir ma’bud yoktur. Ancak Allah vardır. Yine samimiyetle ilan ederim ki, Muhammed Allah’ın kulu ve Resûlü’dür.” Diye haykırdım. Kâbe’nin yanına giderek Müslümanlığını ilân eden Ebû Zer müşrikler tarafından kıyasıya dövüldü; ancak Abbas b. Abdülmuttalib’in araya girmesiyle ölümden kurtuldu. Ertesi gün yine aynı yerde müslüman olduğunu söyleyip dövülünce Hz. Peygamber onu, kabilesinin halkını İslâmiyet’e davet etmek üzere geri gönderdi ve çağrılmadıkça Mekke’ye gelmemesini istedi. Ebû Zer aldığı emri aynen uyguladı ve gayretleri sayesinde kabile halkının yarısı İslâmiyet’i kabul etti. Bu dönemde onun Kureyş kervanlarına baskınlar düzenlediği, bunlardan kelime-i şehâdet getirenlere mallarını geri verdiği, ele geçirdiği ganimetleri kabilesinden sadece müslüman olanlara dağıttığı rivayet edilmektedir (İbn Sa‘d, IV, 222, 224).

Ebû Zer El Gıfari ‘nin Katıldığı Savaşlar

Ebu Zer El Gıfari Uhud veya Hendek Savaşı’ndan sonra Medine’ye hicret etmiştir. Mescid-i Nebevî de yatıp kalkıyordu bu nedenle Efendimizin (sav) hizmetinde sürekli bulunma fırsatını yakalamıştı.

Ebû Zer, Medine yakınlarında Gābe mevkiinde Hz. Peygamber’in sağmal develerine çobanlık ederken Uyeyne b. Hısn’ın baskınına uğradı ve çıkan çatışmada oğlunu kaybetti (Muharrem 6 / Haziran 627). Bu yılın muharrem ayında yapılan Zâtürrikā‘ Gazvesi ile şâban (aralık) ayında yapılan Benî Mustaliḳ Gazvesi esnasında Resûl-i Ekrem’in vekili olarak Medine’de kaldığına dair rivayetler zayıf görünmektedir. Aynı yılın şevval ayında (Şubat 628) Hz. Peygamber’in çobanlarını öldüren Ureyneliler’i yakalayan yirmi kişilik grubun içinde o da vardı. Emirlik isteği Hz. Peygamber tarafından uygun bulunmadı ve bu konuda yetersiz olduğu kendisine ifade edildi (Müslim, “İmâre”, 16-17).

Kişisel Özellikleri

Ebu Zer El Gıfari esmer tenli, iri yapılı, uzun boylu, gür saçlı idi. Fakir ve düşkünlerin hamisiydi. Mütevazi bir kişiliği vardı. Cesur açık kalpliydi. Efendimiz (sav) kendisi için : “Gökkubbenin altında ve yeryüzünün üstünde Ebû Zer’den daha doğru sözlü kimse yoktur” demiştir (Tirmizî, “Menâḳıb”, 35; İbn Mâce, “Muḳaddime”, 11).

Allah’ın emrine uyar, dünyaya değer vermezdi.  Hz. Peygamber’in onun hakkında, “Ebû Zer yeryüzünde İsa b. Meryem’in zühdüyle yürür” dediği nakledilmektedir (Tirmizî, “Menâḳıb”, 35).

Efendimizin  (sav) Ebu Zer El Gıfari İçin Söylediği Söz

Hicret vaktine kadar kavmi İslam’a davet etmiştir. Gıfar kabilesinden bir çok insan onun vesilesi ile Müslüman olmuştur. Hicret olduktan sonra aynı vazifesinden ötürü Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarına katılmamıştır. Efendimize (sav) hizmet etmek ve yanında bulunmak için Medine’ye yerleşmiştir. Devesi zayıftı ve bu nedenle Tebük Seferi ‘nde geride kalmıştı. Efendimize (sav) yetişmek için eşyalarını alıp yürümeye başlamıştı. Efendimiz (sav) onun bu halini görünce:  “Allah Ebu Zer’e rahmet etsin. O yalnız gezer, yalnız ölür ve yalnız haşrolunur” demiştir.

Vefatı

Efendimiz (sav) vefat ettikten sonra Medine ‘de kalmamış Şam ‘a gitmiştir. Vali kendisini denemek için bin altını adamı ile göndermiş Ebu Zer bu altınları alıp fakirlere dağıtmıştı. Sabah olunca valinin adamı Ebu Zer ‘e gelip: “Aman efendim vali beni başka yere göndermiş, yanlışlıkla sana gelip altınları vermişim” deyince Ebu Zer: “Oğlum, o altınlar geceleyin fukaraya taksim olundu. Bir tanesi sabaha kalmadı. Sen üç gün mühlet al da o miktar altın tedarik ediverelim.” Şam Valisi Ebu Zer ‘i bu hareketinden dolayı tebrik etmiştir. Ebu Zer 32 yılında Zilhicce ayında Rebeze ‘de vefat etmiştir. Cenaze namazını, bir kafile ile oradan geçmekte olan Abdullah b. Mes‘ûd’un kıldırdığı söylenir. Evinde Ebû Zerr’e yetecek kadar kefen bezi bulunmadığı, kafiledeki bir gencin onu kendisine ait bezlerle kefenleyip cenaze namazını kıldırdığı da nakledilir. Bir rivayete göre ise cenaze namazını Cerîr b. Abdullah kıldırmıştır. Diğer bazı sahâbîler gibi Ebû Zerr’in de İstanbul’da Ayvansaray semtinde bir makam-kabri bulunmaktadır (İst.A, IX, 4860-4861).

YAZAR BİLGİSİ
İslami hakikatleri Allah rızası için insanlara ulaştırmaya çalışan bir kul.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.