NUAYM BİN MESUT
İçindekiler
- Uyanık, zeki genç.
- Olaylar karşısında zorluk yaşamayan kahraman.
- Hadisleri kavramada ve çözümlemede becerikli yiğit.
Nuaym bin Mesut‘un Hayatı
Nuaym bin mesut, Hendek Savaşının yaşandığı sırada İslâm ile şereflenip müslüman olmuştur. Gatafan kabilesine mensuptur. Müslüman olmadan önce paraya ve eğlenceye düşkün bir hayatı vardı. Gününü gün ederdi. Hadisleri ve olayları kavramada çözümlemede becerikliydi. Müslüman olduktan sonra Efendimizi (sav) memnun etmek için çaba göstermiş Efendimizin (sav) güven kaynağı olmuştur. Nuaym’ın Hz. Osman’ın hilâfeti yıllarında vefat ettiği kaydedilmiş, Hz. Osman’ın hilâfetinin sonunda veya Hz. Ali henüz Basra’ya gelmeden önce Cemel Vak‘ası sırasında öldürüldüğü de zikredilmiştir.. (Müsned, III, 487-488; Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 154),
Nuaym bin Mesut Kimdir?
Hendek Savaşının yaşandığı sırada İslâm ile şereflenip müslüman olmuştur. Nuaym bin Mesut Gatafan kabilesine mensuptur. Müslüman olmadan önce hem paraya hem eğlenceye çok düşkündü. Arzularını isteklerini tatmin etmek için Necid’den Yesrib’e giderdi. Beni Kurayza Yahudileri ile arası iyiydi aralarında çok sıkı bir ilişki vardı. Mekke’de İslam yayılınca Nuaym bin Mesut eğlencesinden vazgeçmez gününü gün ederdi. Nuaym bin Mesut ‘un İslam’ı seçmemesinin nedeni İslamiyet’in zevkine ve eğlencesine engel olmasından korktuğundan dolayı idi.
Nuaym bin Mesut‘un İslam ile Şereflenişi
Zevk ve eğlencesine engel olur düşüncesiyle müslüman olmayan Nuaym bin Mesut ‘un gönlünü Allah Hendek Gazvesi günü İslam’a hazırlıyordu. Hendek Savaşı’nın olduğu gün yeni sayfa açan Nuaym bin Mesut “harp hiledir” düsturunun kahramanı oldu. Hicretin 5. senesinde Medineli Müslümanlara her yerden taaruz vardı ne yazık ki. Dışardan Kureyş ve Gatafan kabilesi, içerden Beni Nadir ve beni Kureyza Yahudileri kuşatmıştı. Amaçları İslam dininin yayılmasını engellemek. Peygamber Efendimiz (sav) tam o vakitlerde Beni Kureyza Yahudileri ile antlaşma imzalamış ancak Beni Nadir Yahudileri bu antlaşmadan Beni Kureyza Yahudilerini vazgeçirmeye çalışıyordu. Mekke ve Necid ‘den iki ordunun geldiğini gören Beni Kureyza Yahudileri anlaşmayı bozmuştu. Müslümanlar arasında hızla yayılmıştı bu haber. Kureyş ve Gatafan kabileleri Medine’yi kuşatma altına alıp gelen erzaklara engel olmuşlardı. Beni Kurayza Yahudileri ise içeriden bir taarruz gerçekleştiriyordu. Münafıklar hiç boş durmaz Müslümanlara karşı saldırı yaparlardı ve gizlediklerini açığa vurup şöyle söylüyorlardı: “Muhammed bize, Kisrâ ve Kayser’in hazinelerine sahip olacağımızı vadediyor. İşte bugünkü durumumuz. Bizler ihtiyaç için tuvalete gitmekten bile korkar hale geldik.”
Bu kuşatma 20 gün kadar sürmüş açlık sefalet baş göstermeye başlamıştı. Atlar ve develer ölmeye başlamıştı.
Peygamber Efendimiz (sav) sürekli Allah’a sığınarak: ”Allah’ım! Senden bana vadettiğin yardımı istiyorum!… Allah’ım! Senden bana vadettiğin yardımı istiyorum…” diye dua ediyordu.
Bir gece yarısı olmuş Gatafan Kabilesinden olan Nuaym ‘ın gönlünü bir kıvılcım kaplamıştı. Sabaha kadar gözüne uyku girmemiş içinden ses ona: “Yazıklar olsun sana Nuaym !.. Seni Necid gibi uzak yerden getiren sebep nedir? Senin gibi akıllı birisine sebepsiz yere harp etmek yakışır mı? Sen onunla ne gasbedilmiş bir hakkı geri almak için ne de tecavüze uğramış bir ırzı korumak için savaşıyorsun. Sen bilinmeyen bir sebeple onunla harp etmeye geldin!…” diyordu.
Bir gece kalkıp Efendimizin (sav) yanına gitmişti.
- Efendimiz (sav): “ Nuaym İbni Mes’ud sen misin?”
- Nuaym bin Mesut: “Evet benim.”
- Efendimiz (sav): “Bu saatte gelmene sebep nedir ? “.
- Nuaym bin Mesut: Kelime-i Şehadet getirdi ve şunları söyledi: “Ya Resûlullah ! Ben Müslüman oldum. Yalnız kavmimin bundan haberi yok. Şimdi bana dilediğini emret !…” dedi.
- Efendimiz (sav): “Kavmine git ve düşmanımızın gayret ve gücünü zayıflat. Çünkü harp hiledir.”
Nuaym bin Mesut Efendimizin (sav) bu sözü üzerine hemen harekete geçmiş ve düşünmeye başlamıştı. Önce Beni Kureyza ‘ya gidip şunları söyledi: “Burası sizin memleketiniz. Mallarınız, çoluk çocuğunuz ve kadınlarınız var. Başka bir yere gidecek haliniz yok. Ama Kureyş ve Gatafan öyle değil. Harbi kazanırsa ganimet bilirler. Kazanamazlarsa güven içinde memleketlerine dönerler…” diyerek onları vazgeçirmeye çalıştı.
Oradan ayrılıp Kureyş ve Gatafan ‘a gitti ve onlara şunları söyledi: “Beni Kureyza ’nın Muhammed’le anlaştığını ve Kureyş ile Gatafan eşrafından birçok adamlar alıp ona teslim, edeceğini söyledi.”
Ebu Cehil Beni Kureyza Yahudilerini denemek için oğlu İkrimeyi göndermiş. İkrime oraya varınca şunları söylemiştir: “Babamın selâmı var. Burda eğlenip durmamız uzadı. Artık bizde usandık. Yarın çarpışmaya karar verdik.” dedi. Onlar: “Yarın Cumartesidir. Biz o gün hiçbir iş tutmayız. Sonra yanımızda rehin kalmaları için sizden ve Gatafan eşrafından yetmiş kişiyi bize vermedikçe sizinle birlikte harp etmeyiz.” Cevabını verdiler. İkrime kavmine döndü ve duyduklarını anlattı. Onlar da hep bir ağızdan: “Vay aşağılık maymunlar!.. Vallahi bizden rehine olarak bir koyun bile isteseler yine vermeyiz.” Dediler.
Nuaym amacına ulaşmış ve düşmanları birbirine düşürmüştü. Gece yarısı şiddetli rüzgar çıkmış ve çadırlar düşmanların başına yıkılmıştı. Kazanları devrilmiş, ateşleri sönmüştü. Perişan bir halde oradan ayrılmışlardı. Müslümanlar sabah olduğunda düşmanların kaçıp gittiğini görünce hep birlikte şöyle bir dua etmişlerdi: “Kuluna yardım eden Allah’a… Askerini aziz kılan… Kabileleri tek başına yenen Allah’a hamd olsun…”
Nuaym bin Mesut o günden sonra Efendimizin (sav) güven kaynağı olmuş ve Efendimizin verdiği hiçbir vazifeyi aksatmamıştı. Efendimizle (sav) birlikte savaşlara katılmış, Efendimizin (sav) önünde sancak taşımıştı.
Mekke Fethinin yaşandığı gün Ebu Süfyan Müslüman askerlerini seyrederken Gatafan sancağını taşıyan adamı görünce orda bulunanlara: “Bu kim?” diye sordu. Onlar da: “Nuaym İbni Mesut…” dediler. Bunun üzerine Ebû Süfyan şunları söyledi: “Hendek savaşında bize yaptığı neydi!… O, Muhammed’in en büyük düşmanıyken şimdi onun önünde kavminin sancağını taşıyor…”
Nuaym bin Mesut ‘un Vefatı
Nuaym’ın Hz. Osman’ın hilâfeti yıllarında vefat ettiği kaydedilmiş, Hz. Osman’ın hilâfetinin sonunda veya Hz. Ali henüz Basra’ya gelmeden önce Cemel Vak‘ası sırasında öldürüldüğü de zikredilmiştir.. (Müsned, III, 487-488; Ebû Davud, “Cihâd”, 154),