Ahzab Suresi hadisleri nelerdir? Ahzab Suresi hadisleri ‘nin dindeki hükmü nedir? Ahzab Suresi hadisleri ile ilgili Resulullah’ın söylediği hadisler şunlardır;
TEVBE SURESİİ
Tevbe suresii nedir? Tevbe suresii kaçıncı suredir? Tevbe suresii ile ilgili Resulullah’ın söylediği hadisler şunlardır;
- Hazreti Osman ‘a (r.a) dedim ki: “Siz niçin, mesani grubuna giren Enfal suresini miün grubuna giren Beraet suresine yaklaştırdınız ve aralarına da besmeleyi yazmadınız?” Hazreti Osman (r.a) şu cevabı verdi: “Resulullah (sav)’e vahiy sırasında, bir çok süre birlikte gelirdi. Bu durumda herhangi bir vahiy geldi mi, vahiy kâtiplerini çağırır, onlara: “Şu ayetleri, şu şu meselelerin zikredildiği sureye koyun” diye irşad ederdi. Bir ayet geldiği zaman da “Bu ayeti içinde şu şu şeylerin zikredildiği sureye koyun” derdi. Enfal suresi, Medine’de ilk nazil olanlardandı. Beraet suresi ise, iniş itibariyle Kur’an’ın sonuncusu idi. Bunun kıssası da Enfal’in kıssasına benzemekte idi. Bu sebeple Beraet’i öbüründen zannettim. Resulullah (sav) bu surenin öncekinden olduğunu belirtmeden vefat etti. Bu sebeple ben bunların arasını yakın tuttum ve ikisinin arasına Bismillâhirrahmânirrahîm satırını koymadım. Böylece onu yedi uzunların (Seb’u’t-Tıval) arasına koydum.” (Ebu Davud’un rivayetinde “Beraet’i öbüründen zannettim” cümlesi yoktur) Ebu Davud, Salat 125, (786), Tirmizi, Tefsir, Tevbe, (3086)
- İbnu Abbas ‘a (r.a) sordum: Tevbe süresi nedir? Şu cevabı verdi: Tevbe mi? Bilakis o fazihadır (İslam’ın düşmanlarını rezil etmektedir). Onlardan bir kısmı şöyledir… diyerek o kadar çok saymıştır ki, halk “Bizden kimseyi bırakmayacak, herkesi zikredecek” zannına kapıldılar. Ben tekrar sordum: Ya Enfal süresi? Bu, dedi. Bedir Savaşı hakkında nazil oldu. Ben tekrar sordum: Pekala Haşr süresi? O da, dedi, Benu’n-Nadir Yahudileri hakkında nazil oldu.” Buhari, Tefsir, Haşr 1, Enfal 1, Megazi 14, Müslim, Tefsir 31, (3031)
- Bir diğer rivayette Said İbnu Cübeyr’in: “Ya Suretu’l Haşr (niçin inmiştir?)” sorusuna İbnu Abbas ‘ın (r.a): (Haşr süresi mi? Hayır! O), Benun-Nadir süresidir” cevabını verdiği kaydedilmiştir. Buhari, Tefsir, Haşr 1, Enfal 1, Meğazi 14, Müslim, Tefsir 31, (3031)
- Bir diğer rivayette Said İbnu Cübeyr’in: “Ya Suretu’l Haşr (niçin inmiştir?)” sorusuna İbnu Abbas Radıyallahu Anh’ın: (Haşr süresi mi? Hayır! O), Benun-Nadir süresidir” cevabını verdiği kaydedilmiştir. Buhari, Tefsir, Haşr 1, Enfal 1, Meğazi 14, Müslim, Tefsir 31, (3031)
- Hazreti Ebu Bekir (r.a), Resulullah (sav) tarafından Veda haccından önceki hacc mevsiminde hacc emiri olarak tayin edildiği hacda, “Bu yıldan sonra müşriklere haccetmek yasaktır”, “Çıplak olarak Beytullah tavaf edilemez” diye ilan etmek üzere vazifelendirdiği bir gruba beni de gönderdi. Ancak, bilahare Hazreti Peygamber (sav), Hazreti Ebu Bekir ‘in (r.a) arkasından Hazreti Ali’yi gönderdi ve Beraet süresini halka ilan etmeyi ona emretti. Hazreti Ali (r.a) bizimle birlikte Mina’da halka, Beraet’i ilan etti: “Bu yıldan sonra hiçbir müşrik hacc yapamayacak ve çıplak olarak Beytullah tavaf edilmeyecek.” Buhari, Salat 10, Hacc 67, Cizye 16, Meğazi 66, Tefsir, Tevbe 2, 3, 4, Müslim, Hacc 435, (1347), Ebu Davud, Hacc 67, (1946), Nesai, Hacc 161, (5, 234)
- Bir başka rivayette, aynı hadise şöyle gelmiştir: “Haccu’l-Ekber günü, kurban bayramı günüdür. El-Haccu’l-Ekber de haccdır. Hacca “el-Haccu’l-Ekber” denilmesi, halkın ümreye “el-Haccul-Asgar” demesinden ileri gelmiştir.” Ebu Hureyre devamla diyor ki: “O yıl, Hazreti Ebu Bekir Radıyallahu Anh bu tebliği halka duyurdu. Bunun üzerine ertesi yıl yani Hazreti Peygamber (sav)’ın bizzat katılarak Veda haccını yaptığı zaman, tek müşrik hacca katılmadı. Hazreti Ebü Bekir’in müşriklere ilanda bulunduğu sene Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: “Ey iman edenler! Doğrusu puta tapanlar pistirler, bu sebeple, bu yıldan sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer fakirlikten korkarsanız, bilin ki, Allah dilerse sizi bol nimetiyle zenginleştirecektir. Allah şüphesiz bilendir, hakimdir” (Tevbe 28). Müşrikler ticaret yapıyorlar, Müslümanlar da bundan faydalanıyorlardı. Allahu Teala müşriklerin Mescid-i Haram’a yaklaşmalarını yasaklayınca, Müslümanlar müşriklerin yaptıkları ticaretin kesilmesiyle ondan elde ettikleri menfaatin kesileceği endişesine düştüler. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu vahyi indirdi: “Eğer fakirlikten korkarsanız, bilin ki, Allah dilerse sizi bol nimetiyle zenginleştirecektir.” Sonra bunu takip eden ayette Cenab-ı Hakk cizyeyi helal kıldı. Bu daha önce alınmıyordu. Bunu, müşriklerin ticaretiyle elde edilen menfaate bir karşılık (ivaz) yaptı. Cenab-ı hakk şöyle buyurdu: “Kitap verilenlerden, Allah’a, ahiret gününe inanmayan, Allah’ın ve Peygamberinin haram kıldığını haram saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşın” (Tevbe, 29). Allah Müslümanlara bunu helal kılınca, anladılar ki, Allah kendilerine, müşriklerle olan ticaretin kesilmesi sebebiyle kaybından korkup üzüldükleri menfaatten daha fazlasını vermektedir” Buhari, Salat 10, Hacc 67, Cizye 16, Meğazi 66, Tefsir, Tevbe 2, 3, 4, Müslim, Hacc 435, (1347), Ebu Davud, Hacc 67, (1946), Nesai, Hacc 161, (5, 234)
- Nesai’den gelen bir diğer rivayet şöyledir: Ebu Hureyre Radıyallahu Anh dedi ki: “Resulullah (sav) Ali İbnu Ebi Talib ‘i (r.a) Beraet suresiye birlikte Mekke ahalisine gönderdiği zaman onunla beraber ben de geldim. Kendisine “Ne ilan ediyordunuz?” diye soruldu. Şu cevabı verdi: “Biz şunları ilan ediyorduk: 1- Kabe’ye ancak mü’minler girer. 2- Beytullah çıplak tavaf edilemez. 3- Kimin Resulullah (sav)’la bir anlaşması varsa bunun müddeti dört ayın hitamıdır. Dört ay geçtikten sonra Allah ve Resulü müşriklerden beridir. 4- Bu seneden sonra hiçbir müşrik haccetmeyecek. Ben bunları böyle (yüksek sesle ve tekrarla) bağırarak söylüyorum ki O gün sesim kısıldı.” Nesai, Hacc 161, (5, 234)
- Ben, “Hacc-ı Ekber günü hangi gündür?” diye sordum, bana: “Kurban günü” diye cevap verdi.” Tirmizi, Tefsir, Beraet (3088), Hacc 110 (958)
- Resulullah (sav) haccettiği hacc sırasında, cemreler arasında, kurban günü durarak sordu: “Bu gün hangi gündür?” Halk: “Kurban günüdür”, dediler. Resulullah (sav): “Bugün Hacc-ı Ekber günüdür” buyurdu. Ebu Davud, Hacc 67, (1945), İbnu Mace, Menasik 76, (2058)
- Resulullah (sav) Ci’rane ümresinden dönünce Hazreti Ebu Bekir ’i (r.a) haccın başında emir olarak yolladı. Onunla birlikte biz de vardık, el-Arc mevkiinde iken (es-salatu hayrun minen nevm) diye çağrıda bulundu. Bir müddet sonra da tekbir getirmek üzere doğrulduğu sırada arka tarafından kulağına bir deve sesi geldi. Bunun üzerine tekbiri bıraktı ve: “Bu ses, dedi, Resulullah (sav)’ın devesi Ced’a’nın sesi, muhakkak ki hacc konusunda Resulullah (sav) yeni bir karara varmıştır, belki de bu, Resulullah (sav)’nın kendisidir, bu durumda namazı birlikte kılarız.” Dedi. Devenin sırtındaki Ali (r.a) idi. Hazreti Ebu Bekir Radıyallahu Anh ona: “Hacc emiri olarak mı geldin, elçi olarak mı?” diye sordu. Hazreti Ali (r.a): “Elçi olarak geldim, Resulullah (sav) beni Beraet süresiyle gönderdi. Onu hacc mahallerinde halka okuyup tebliğ edeceğim” dedi. Sonra Mekke’ye geldik. Tevriye gününden (Zilhicce’nin 8. Günü) bir gün önce Hazreti Ebu Bekir Radıyallahu Anh kalktı. Halka hitabetti. (Mina’dan Mekke’ye) nasıl sökün edeceklerini, taşlamayı nasıl yapacaklarını, birer birer tarif ederek halka haccın menasikini (usul ve adabını) öğretti. Hazreti Ebu Bekir ‘in (r.a) konuşması bitince sözü Hazreti Ali Radıyallahu Anh aldı. Beraet suresini halka, son ayetine kadar okudu. Sonra kurban günü geldi. Arafat’ı terk etti. Hazreti Ebu Bekir (r.a) dönünce, tekrar halka hitabetti. Onlara Arafat’ı terk etme adabından kesimlerinden (vesair) menasiklerinden sözetti. Sözü bitince, yine Hazreti Ali Radıyallahu Anh ayağa kalktı, halka, Beraet suresini sonuna kadar okudu. Nefrul-evvel günü (Mina’dan Mekke’ye hareket günü) Hazreti Ebu Bekir (r.a) kalktı ve halka bir hitabede daha bulundu. Mina’yı nasıl terk edeceklerini, nasıl taşlama yapacaklarını tarif etti, haccın menasikini öğretti. Konuşmasını bitirince fecirden Hazreti Ali Radıyallahu Anh kalktı. Halka Beraet suresini sonuna kadar (bir kere daha) okudu. Nesai, Hacc 186,187, (5, 247-248)
- Biz Huzeyfe ’nin (r.a) yanında idik. Bize dedi ki: Şu ayetin kastettiklerinden hayatta sadece üç kişi kaldı: “Eğer antlaşmalarından sonra yeminlerini bozarlar, dinimize dil uzatırlarsa, inkarda önde gidenlerle savaşın -çünkü onların yeminleri sayılmaz- belki vazgeçerler” (Tevbe, 12), münafıklardan da sadece dört kişi kaldı. Bu söz üzerine bir bedevi kalkarak: “Siz Muhammed (sav)’in arkadaşlarısınız, bize bir kısım haberlerde bulunuyorsunuz, ama bunların mahiyeti nedir, ne değildir biz anlamıyoruz. Söz gelimi sadece dört tane münafık kaldığını söylediniz. Pekala şu evlerimizi yarıp işe yarayan şeylerimizi çalanlara ne demeli?” dedi. Huzeyfe (r.a): “Onlar fasıklardır. Ben tekrar ediyorum münafıklardan sadece dört tanesi kalmıştır: Bunlardan biri yaşlı bir ihtiyardır, öyle ki soğuk suyu içse soğukluğunu hissedecek halde değildir.” Buhari, Tefsir, Berae 5
- Ben Resulullah (sav)’ın minberinin yanında idim. Bir adam: “Ben Müslüman olduktan sonra başka bir amelde bulunmamış olmama kıymet vermem, ancak hacılara su dağıtmam hariç” dedi. Bir diğeri: “Ben de Müslüman olduktan sonra başka bir iş yapmamış olmama ehemmiyet vermem, ancak Mescid-i Haram’ı imar edip bakımını yapmam hariç” dedi. Bir üçüncüsü de: “Allah yolunda cihat, söylediklerinizden daha üstün bir ameldir” dedi. Hazreti Ömer (r.a) onlara müdahale ederek konuşmalarını menetti ve: “Resulullah (sav)’ın minberinin yanında sesinizi yükseltmeyin, bugün cumadır. Namazı kılınca ben huzura girer, ihtilaf ettiğiniz hususu sorarım” dedi. Arkadan Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: “Hacca gelenlere su vermeyi, Mescid-i Haram’ı onarmayı Allah’a ve ahiret gününe inananla, Allah yolunda cihat edenle bir mi tuttunuz? Allah katında bir olmazlar, Allah zulmeden milleti doğru yola eriştirmez. İnanan, hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat eden kimselere Allah katında en büyük dereceler vardır. İşte kurtulanlar onlardır” (Tevbe, 19-20). Müslim, İmare 111 (1879)
- Boynumda altundan yapılmış bir haç olduğu halde Resulullah (sav)’e geldim. Bana: “Ey Adiy boynundan şu putu çıkar, at!” dedi ve arkadan şu ayeti okuduğunu hissettim: “Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih’i rableri olarak kabul ettiler. Oysa tek ilahtan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. Ondan başka ilah yoktur. Allah, koştukları eşlerden münezzehtir.” (Tevbe, 31). Resulullah (sav) devamla: “Aslında onlar, bunlara (ruhbanlarına) tapınmadılar, ancak bunlar (Allah’ın haram ettiği bir şeyi) kendileri için helal kılınca hemen helal addediverdiler, (Allah’ın helal kıldığı bir şeyi de) kendilerine haram edince hemen haram addediverdiler.” Tirmizi, Tefsir, Berae, (3094)
- Rebeze’ye uğramıştım. Orada Ebu Zerr ’i (r.a) gördüm. Kendisine: “Seni buraya getiren sebep nedir?” diye sordum. Şöyle açıkladı: “Şam’daydım. Bir ayet hakkında Muaviye (r.a) ile ihtilafa düştük. Ayet şu: “Ey iman edenler! Hahamlar ve rahiplerin çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler. Allah yolundan alıkoyarlar. Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda sarf etmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele. Bunlar cehennem ateşinde kızdırıldığı gün, alınları, böğürleri ve sırtları onlarla dağlanacak. “Bu, kendiniz için biriktirdiğinizdir, biriktirdiğinizi tadın” denecek” (Tevbe, 34-35). Muaviye (r.a): “Bu ayet ehli kitap hakkına inmiştir” dedi. Ben ise: “Hem bizim, hem de onlar hakkında indi” dedim. Bu mesele üzerinde aramızda ihtilaf çıktı. Halife Hazreti Osman’a (r.a) yazarak beni şikayet etti. Hazreti Osman bana yazarak Medine’ye gelmemi emretti. Bunun üzerine Medine’ye geldim. Halk, sanki daha önce beni hiç görmemiş gibi, çoklukla etrafımı sardı. Durumu Osman ’a (r.a) açtım. Bana: “İstersen buraya yakın bir yere git” dedi. İşte beni buraya getiren gerçek sebep budur. Benim üzerime Habeşli siyahi bir köleyi amir tayin etseler mutlaka dinler, itaat ederim.” Buhari, Zekat 4, Tefsir, Berae 6
- Bir bedevi kendisine: “Bana şu ayet hakkında açıklamada bulun”, dedi ve ayeti okudu: “Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda sarf etmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele” (Tevbe, 35). İbnu Ömer şu cevabı verdi: “Kim onu biriktirir ve zekatını vermezse vay haline! Bu ayet zekat emri gelmezden önceye aittir. Zekat emri gelince, Allah zekatı mallar için bir temizlik kıldı.” Buhari, Zekat 4, Tefsir, Berae 6, Muvatta, Zekat 1, (1, 256)
- Muvatta’da şöyle denmiştir: “İbnu Ömer ‘e (r.a) “(Azaba sebep olacak) hazine nedir?” diye sorulunca: “Zekatı verilmeyen maldır” diye cevap verdi.” Muvatta, Zekat 1, (1, 256)
- Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda sarf etmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele ayeti nazil olduğu zaman biz, Hazreti Peygamberle bir seferde bulunuyorduk. Ashabından bazısı: “Ayet altın ve gümüş hakkında indi, hangi malın daha hayırlı olduğunu keşke bilseydik?” dedi. Resulullah (sav) şu cevabı verdi: “Sahip olunan şeylerin en efdali: Zikreden bir dil, şükreden bir kalp, kocasının imanına yardımcı olan saliha bir zevcedir.” Tirmizi, Tefsir, Berae (3093)
- Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda sarf etmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele ayeti nazil olduğu zaman, Müslümanlar bundan fazlaca kaygılandılar. Hazreti Ömer (r.a): “Ben sizin üzüntünüzü gidereceğim, haydi gelin” dedi ve gidip Hazreti Peygamber (sav)’e müracaat ederek: “Ey Allah’ın Resulü”, dedi “bu ayet ashabını çok kaygılandırdı.” Hazreti Peygamber : “Allah zekatı, malınızda baki kalan kirliliği temizlemek için farz kıldı. Nitekim, sizden sonrakilere kalması için de mirası farz kıldı” buyurdu. İbnu Abbas devam etti: (Resulullah’ın bu açıklaması üzerine) Hazreti Ömer (r.a) sevincinden (Allahu ekber) dedi. Peygamberimiz (sav) açıklamasına devamla, Hazreti Ömer ‘e (r.a): “Kişinin kendi lehine biriktirdiği şeyin ne olduğunu sana haber vereyim mi? Bu, saliha bir kadındır. Yani nazar ettiği zaman kendini hoşnut kılacak, emrettiği zaman itaat edecek, evinden uzaklaştığı zaman (malını ve namusunu) koruyacak olan kadın” Ebu Davud, Zekat 32, (1664)
- Allah’a ve ahiret gününe inananlar mallarıyla, canlarıyla savaşmak istediklerinden ötürü geri kalmak için senden izin istemezler.. (Tevbe, 44) ayeti, Nur suresindeki şu ayetle neshedilmiştir: “Doğrusu Allah’a ve Peygamberine inanan mü’minler, Peygamberle beraber bir işe karar vermek için toplandıklarında ondan izin almaksızın gitmezler. Ey Muhammed! Senden izin isteyenler, işte onlar, Allah’a ve Peygamberine inananlardır. Bazı işleri için senden izin isterlerse, içlerinden dilediğine izin ver, Allah’tan, onların bağışlanmalarını dile. Allah şüphesiz bağışlar, merhamet eder” (Nur, 62). Ebu Davud, Cihad 171, (2771)
- Sadaka vermeyi emreden ayet (Tevbe, 103) nazil olduğu zaman biz (ücret mukabilinde) sırtlarımızda yük taşıyor (bu yolla bir şeyler kazanıp) ondan sadaka veriyorduk. Bir adam (Abdurrahman İbnu Avf) gelerek çok miktarda bağışta bulundu. (Münafıklar dedikodu yaparak onun hakkında, gösteriş yapıyor), mürai dediler. Hemen şu ayet nazil oldu: “Sadaka vermekte gönülden davranan mü’minlere dil uzatan ve ancak ellerinden geldiği kadar verebilenlerle alay eden kimselere bu davranışlarının cezasını Allah verir. Onlara can yakıcı azap vardır” (Tevbe, 79). Buhari, Zekat 10, İcare 13, Tefsir, Berae 11, Müslim, Zekat 72, (1018), Nesai, Zekat 48. (5, 59)
- Abdullah İbnu Übey İbni Selül öldüğü zaman oğlu Radıyallahu Anh Resulullah (sav)’ın huzur-i alilerine çıkıp, mübarek gömleklerini babasına kefen olarak vermesini taleb etti. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) talebi kabul edip verdi. Bunun üzerine, babasının cenaze namazını kıldırıvermesini talep etti. Resulullah (sav) bu talebi de kabul etti ve namaz kıldırmak üzere kalktı. Ancak, Hazreti Ömer Radıyallahu Anh kalkarak Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’ı elbisesinden tuttu ve: “Ey Allah’ın Resulü, Rabbin seni, ona namaz kılmaktan men etmişken, sen nasıl ona namaz kılarsın?” diye müdahale etti. Resulullah (sav): “Allah beni muhayyer bırakmıştır, zira: “Onların ister bağışlanmasını dile, ister dileme, birdir. Onlara yetmiş defa bağışlanma dilesen de Allah onları bağışlamayacaktır” (Tevbe, 80) buyurmaktadır. Ben yetmişten de fazla bağışlama talebinde bulunacağım” dedi. Hazreti Ömer Radıyallahu Anh: “Ama, o münafıktır!” dedi. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buna rağmen onun ardından namaz kıldı. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti inzal buyurdu: “Onlardan ölen hiç kimse için ebediyyen namaz kılmayacaksın, mezarı başında da durmayacaksın. Çünkü onlar Allah ve Resulüne inanmadılar, fasık olarak öldüler” (Tevbe, 84). Hazreti Ömer (r.a) der ki: “Sonra o gün Resulullah (sav)’e karşı izhar ettiğim cür’ete hayret ettim. Allah ve Resulü daha iyi bilirler.” (Bu son cümlenin İbnu Abbas’ın sözü olma ihtimali de mevcuttur) (Tirmizi’nin rivayetinde şu ziyade var: “Resulullah (sav) bu ayetten sonra münafıkların cenaze namazını kılmadı”) Buhari, Cenaiz 85, Tefsir, Berae 12, Müslim, Fedailu’s-Sahabe 25, (2400), Sıfatu’l-Münafıkin 3, (2744), Tirmizi, Tefsir 3096, Nesai, Cenaiz 69, (4, 68).
- Şu ayet Kuba halkı hakkında nazil olmuştur: (Mealen): “Orada, arınmak isteyen insanlar vardır. Allah arınmak isteyenleri sever” (Tevbe, 108). Tirmizi, Tefsir, Berae (3099), Ebu Davud, Taharet 23 (44), İbnu Mace, Taharet, (357)
- Ben, müşrik olan anne babası için, Allah’tan af ve mağfiret dileyen birini gördüm. Kendisine: “Sen müşrik olan anne baban için istiğfarda mı bulunuyorsun, (olur mu bu?)” dedim. Adam bana: “(Niye olmasın, Kur’an-ı Kerimede) Hazreti İbrahim (a.s) müşrik olan babası için istiğfar etmektedir” diye cevap verdi. Ben durumu Resulullah (sav)’e anlattım. Bunun üzerine şu mealdeki ayet indi: “Cehennemlik oldukları anlaşıldıktan sonra, akraba bile olsalar, puta tapanlar için mağfiret dilemek Peygambere ve müminlere yaraşmaz. İbrahim’in, babası için mağfiret dilemesi, sadece ona verdiği bir sözden ötürü idi. Allah’ın düşmanı olduğunu anlayınca ondan uzaklaştı…” (Tevbe, 113-114). Tirmizi, Tefsir, Berae (3100), Nesai, Cenaiz 102, (4, 91)
- (Allah yolunda savaşa) çıkmazsanız Allah size can yakıcı azabla azab eder… (Tevbe,39) ayeti ile, “Medinelilere ve çevrelerinde bulunan bedevilere, savaşta Allah’ın Peygamberinden geri kalmak, kendilerini ona tercih etmek yaraşmaz” (Tevbe, 120) ayetini şu ayet neshetmiştir: “Mü’minler toptan savaşa çıkmamalıdır. Her topluluktan bir taifenin, dini iyi öğrenmek ve milletlerini geri döndüklerinde uyarmak üzere geri kalmaları gerekli olmaz mı?…” (Tevbe, 122). Ebu Davud, Cihad 19, (2503)
- İbnu Abbas ‘a (r.a) şu ayet hakkında sordum: (Allah yolunda cihada) çıkmazsanız, Allah size can yakıcı azabla azab eder…” (Tevbe, 39). Şu açıklamayı yaptı: “Allah onlardan yağmuru kesti. Böylece (kuraklık Allah’ın onlara takdir ettiği) azapları oldu.” Ebu Davud, Cihad 19, (1506)
YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR