Tefsirin Hükmü Nedir? Tefsirin Hükmü ‘nün dindeki hükmü nedir? Tefsirin Hükmü ile ilgili Resulullah’ın söylediği hadisler şunlardır;
TEFSİR
Tefsir nedir? Tefsir ‘in dindeki yeri nedir? Tefsir ile ilgili Resulullah’ın söylediği hadisler şunlardır;
- Anlattığına göre, kendisine: “Ey Muhammed de ki: “Ben sizden (tebliğ hizmetine) mukabil yakınlara sevgiden başka bir ücret istemem” (Ha-mim-Ayn-Sin-Kaf (Şura, 23) ayetinde geçen “yakınlar” hususunda soruldu. Said İbnu Cübeyr atılarak: “Al-i Muhammed’in yakınları” diye cevap verdi, İbnu Abbas (r.a): “Acele ettin, Kureyş’in her koluna mutlaka Resulullah (sav)’ın bir akrabalığı var, ondan maksat “Sizin, aramızdaki akrabalığın hakkını vermenizi dilerim” demesidir” der. Buhari, Tefsir, Ha-Mim-Ayn-Sin-Kaf (Şura) 1, Tirmizi, Tefsir, Şura, (3248)
- Şu “Sen ilkin en yakın hısımlarını inzar et” (Şuara 214) mealindeki ayet indiği zaman, Resulullah (sav) Safa tepesi üzerine çıktı ve şöyle bağırmaya başladı: “Ey Beni Fihr!, Ey Beni Adiyy!” Bunlar Kureyş kabilesine mensup boylardı. Toplandılar. Onlara şöyle hitap etti: “Ben size, “şu vadide atlılar var, sizlere saldırmak istiyor” desem, beni tasdik eder misiniz?” Hep beraber şu cevabı verdiler: “Evet, tasdik ederiz, şimdiye kadar hiç yalanına rastlamadık, hep doğru söyledin.” “Öyleyse dinleyin” dedi. “Önünüzde bekleyen şiddetli bir azabı size haber veriyorum.” Ebu Leheb atılıp: “Ey Muhammed, ey kuruyasıca! Bizi bunun için mi çağırdın?” dedi. Bunun üzerine: “Ebu Leheb’in iki eli kurusun. Kendisi de kurudu…” diye başlayan Ebu Leheb suresi nazil oldu. Buhari, Tefsir, Şuara 2, Cengiz 98, Menakıb 13, Müslim, İman 355, (208), Tirmizi, Tefsir, Tebbet (3360)
- Şairlere gelince, onlara da sapıklar uyar (Şuara 224) mealindeki ayet hakkında şunları söyledi: “Cenab-ı Hakk, (kendilerine sapıklar uyar diye zemmettiği) şairlerden, “İman edip de iyi amel (ve hareket)de bulunanlar, Allah’ı çok zikredenler ve zulme uğratıldıklarından sonra öclerini alanlar…” (Şu’ara 227) istisna edildiler.” Ebu Davud, Edeb 95, (50l6)
- Ben bir gün Resulullah (sav)’ı bir hutbe sırasında dinledim. (Şems suresinde zikri geçen) deveden ve onu boğazlayandan bahsediyordu. Resûlullah Efendimiz (sav) şöyle demişlerdir: “(Ayette geçen) “En azgını ileri atıldı” yani: “Deveyi öldürmek üzere kaba, güçlü ve kavmi içinde Ebu Zem’a gibi desteği olan bir adam fırlayıp (deveyi öldürdü). Sonra Hazreti Peygamber (sav)’in (bu meseleyi bırakarak) kadınlarla ilgili şeylerden bahsetmeye başladığını işitim. Buyurdular ki: “Sizden biri hangi düşünceyle hanımını köle dövercesine dövmeye tevessül eder? Akşam olunca aynı yatakta beraber yatmayacaklar mı? “Sonra Resulullah (sav) cemaate yönelerek seslice yellenen kimseye gülenlere nasihatte bulundu ve, “Onun bu yaptığına niye gülüyorsunuz!” diyerek (gülmeyi yasakladı). Buhari, Tefsir, Şems 1, Enbiya 17, Nikah 93, Edeb 43, Müslim, Cennet, (2855), Tirmizi, Tefsir, (3340)
- İnşikak suresinin 19. Ayetinde geçen, “Bir tabakadan diğer tabakaya bineceksiniz” mealindeki, … (ayetini biraz farklı okuyup): “Burada muhatap Peygamberiniz (sav)’dir, O’nun bir halden bir başka hale geçeceğini belirtmektedir” demiştir. Buhari, Tefsir, İza’s-Semau’n-Şakkat (İnşikak) 2
- Resulullah (sav) namaz kılarken Ebu Cehil gelip, hiddetle: “Ben seni bundan yasaklamadım mı? Ben seni bundan yasaklamadım mı? Ben seni bundan yasaklamadım mı?” dedi. Hazreti Peygamber (sav) namazdan çıkıp, Ebu Cehil’i (davranışı sebebiyle) sertçe azarladı. Bunun üzerine Ebu Cehil: “Biliyorsun ki Mekke’de adamı en çok olan benim (bana baskın çıkmaya gücün yetmez)” dedi. Onun bu sözüne mukabil Cenab-ı Hakk şu ayeti inzal buyurdu: “Haydi meclisini çağırsın, biz de zebanileri çağırırız” (Alak 17-18.) İbnu Abbas (r.a) der ki: “Allah’a kasem olsun adamlarını çağırsaydı, herifi, Allah’ın zebanileri anında yakalayacaklardı.” Tirmizi, Tefsir, İkra (Alak), (3346), Müslim, Sıfatu’l-Münafikun 38 (2797)
- Eğer (bütün) insanlar (küfre imrenecek) bir tek ümmet haline gelmeyecek olsalardı o çok esirgeyen (Allah)’a küfreden kimselerin evlerinin tavanlarını, üstünden çıkacakları merdivenleri, odalarının kapılarını, üzerine yaşlanacakları tahtları hep gümüşten yapardık! (Zuhruf, 33-34) ayeti hakkında şu açıklamayı yaptı: Yani: “insanların tamamını küffar kılmayacak olsam, küffarın evlerine gümüşten tavan, gümüşten merdiven, gümüşten tahtlar yapardım.” (Hadis muallaktır) Buhari, Tefsir, Zuhruf 1
- Onlar gecenin (ancak) az bir kısmında uyurlardı (Zariyat, 17) mealindeki ayet hakkında şu açıklamayı yaptı: “Onlar akşamla yatsı arasında namaz kılarlardır.” Bir rivayette şu ziyade var: “Böylece yanları yataklarından uzaklaşır” (Secde, 16). Ebu Davud,Salat 312, (1322)
- Bir adam Resulullah (sav)’e gelerek, “Bana cami (özlü) bir sure Öğret” talebinde bulundu. Peygamberimiz (sav) de ona İza Zülzilet suresini öğretti. (Ta’lim işi bitince) adam şunu söyledi: “Seni hakla gönderen Zat’a yemin olsun (buradaki ameller bana yeter), buna asla başka bir (amel) ilave etmeyeceğim.” Adam ayrılır ayrılmaz Resulullah (sav): “Adamcağız kurtuldu!” dedi ve bu sözü iki kere tekrar etti. Ebu Davud, Ramazan 9, Salat 326, (1399)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “İza Zülzilet suresi, Kur’an-ı Kerim’in dörtte birine denktir.” Tirmizi, Fedailu’l Kur’an 10, (2897)
- Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “İza Zülzilet suresi Kur’an’ı Kerim’in yarısına denktir. Kul hüvallahü ahad (İhlas) suresi Kur’an-ı Kerim’in üçte birine denktir. Kul ya eyyühe’l Kafirün suresi de Kur’an-ı Kerim’in dörtte birine denktir.” Tirmizi, Fedailu’l-Kur’an 10, (2896)
- Resulullah (sav) efendimiz: “(Arz) o gün Rabbinin ona vahyetmesiyle haberlerini anlatır” mealindeki ayeti okudu ve: “Arzın anlatacağı haberleri nelerdir, biliyor musunuz?” diye sordu. Yanındakiler: “Allah ve Resulü bilir!” diye cevap verdiler. Resulullah (sav) açıkladı: “Bu haber, kadın ve erkek her kulun arz üzerinde işlemiş oldukları amellere şahitlik etmesidir. Her kul için arz: “Şu ayda, şu günde, şu şu işlemi yaptı” diyecektir” Tirmizi, Kıyamet 8, (2431), Tefsir, Zilzal, (3350)
- Hazreti Aişe ’ye şu ayetten sordum: “Öyle ki, peygamberler ümitsizliğe düşüp, yalanlandıklarını sandıkları bir sırada onlara yardımımız gelmiştir.” (Yusuf, 110). Bu ayette geçen bir kelime küzzibu şeklinde şeddeli mi okunmalı, küzibü şeklinde şeddesiz mi okumalı? Dedim. Bana: “Onları kavimleri yalanladı” diye cevap verdi. Urve der ki: “Öyle ise, yemin olsun, onlar kesinlikle bildiler ki, kavimleri kendilerini tekzib etmiştir, (böyle okununca) “tekzib edildikleri zannına düştüler” diye bir mana verme ihtimali kalmaz” dedim. Hazreti Aişe: “Ey Urvecik, öyledir. Peygamberler bu hususta kesin kanaate vardılar!” dedi. Ben tekrar: “Ama ayet belki de “küzibü” diye okunmalı” dedim. Cevaben: “Allah korusun, peygamberler, Rableri hakkında böyle bir zanna düşmezler” dedi. Ben tekrar: “Bu ayet nedir? (kimlerden bahsediyor?)” diye sordum. Cevaben: “Onlar peygamberlerin kendilerine tabi olan adamlarıdır, bu kimseler Rablerine inanmış, peygamberlerini de tasdik etmişlerdir. Ancak maruz kaldıkları bela uzamış, Allah’tan onlara gelecek yardım da gecikmiştir. O kadar ki, kavimlerinden kendilerini tekzib edenler sebebiyle peygamberler ümitlerini kestikleri ve artık etbalarının kendilerini tekzib ettiği zannına düştükleri bir anda Allah’ın yardımı onlara ulaşmıştır. (İşte ayet-i kerimede bu durumdaki peygamberler ve onların etbaları kastedilmektedir.)” Buhari, Enbiya 19, Tefsir, Bakara 38, Yusuf 6
- Resulullah (sav)’e Cenab-ı Hakk’ın şu ayeti hakkında sordum: “Dünya hayatında da, ahirette de müjde onlaradır…” (Yunus, 64). Şu cevabı verdi: “Burada kastedilen müjde salih rüyadır. Mü’min kul onu görür veya kendisine gösterilir.” Tirmizi, Rü’ya 3, (2276)
- Hazreti Peygamber (sav) buyurdular ki: “Cenab-ı Hakk Firavun’u sudan boğduğu zaman: “Beni İsrail’in inandığından başka ilah olmadığına inandım” dedi. (Yunus, 90). Cebrail buyurdu ki: “Ey Muhammed! Sen beni denizin çamurundan alıp, (Allah’ın) rahmeti ona ulaşıverir korkusuyla ağzını tıkarken görseydin.” Tirmizi, Tefsir, Yunus, (3106)
- Hazreti Peygamber (sav)’den naklettiğine göre, Resulullah Beytu’l-Ma’mur’a her gün yetmiş bin melaikenin girdiğini görmüştür. Buhari, Bed’ül-Halk 6
- Hazreti Peygamber (sav): “Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışından sonra dahi teşbih et” (Tur, 49) ayetinde geçen “yıldızların batışından sonra” kılınacak namazın (idbare’s-sücud), sabahın farzından önce kılınan iki rekat, (Kaf suresinde geçen) idbare’s-sücud ile de akşamın farzından sonra kılınan iki rek’at olduğunu söylemiştir. Tirmizi, Tefsir, Tür, (3271)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Kıyameti gözüyle görür gibi olmaktan hoşlanan kimse (şu sureleri okusun): “İze’ş-Şemsü Küvviret”, “İze’s’Semau’n-fetarat”, “İze’s-Semau’n-Şakkat” Tirmizi, Tefsir, Tekvir, (859)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Çocukları diri olarak toprağa gömen de gömülen de ateştedir.” Ebu Davud, Sünnet, 18, (4717)
- Tekasür suresinde geçen: “Andolsun o gün elbet ve elbet nimet(ler)den hesaba çekileceksiniz” (8. Ayet), ayeti ile ilgili olarak Hazreti Peygamber (sav)’e şöyle demiştir: “Ey Allah’ın Resulü! yiyip içtiğimiz hurma ve su olan iki siyahtan ibaretken hangi nimetlerden hesaba çekileceğiz?” Resulullah (sav) şu cevabı verir: “O, mutlaka olacak!” Tirmizi, Tefsir, Tekasür, (3354), İbnu Mace, Zühd, 12 (4158)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Kulun , kıyamet günü, hesaba çekileceği ilk şey (mazhar olduğu) ni’mettir. Kendisine: “Bedenine sıhhat vermedik mi, soğuk sudan içirmedik mi?” denecektir. Tirmizi, Tefsir, (3355)
- Alkame hazretlerinin İbnu Mes’ud ’dan naklettiğine göre, İbnu Mes’ud, “…Kim Allah’a iman ederse (Allah) onun kalbini doğruya götürür..” (Teğabün, 11) mealindeki ayetle ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır: “Bunlar kişinin maruz kaldığı musibetlerdir. İnanan kişi, (Allah’ın lütfü ve keremi ile) bu musibetlerin Allah’tan olduğunu bilir, Allah’ın takdirine teslimiyet gösterip, razı olur (ve sabreder).” Buhari, Tefsir, Tegabün 1
- Ey iman edenler, eşlerinizin evlatlarınızın içinde hakikaten size düşman olanlar da vardır. O halde onlardan sakının. (Teğabün 14) mealindeki ayet hakkında şu açıklamayı yaptı: “Bu hitaba maruz kalan kimseler bir kısım Mekkeli erkeklerdir. Bunlar, hicret ederek Hazreti Peygamber (sav)’e gelmek isterler, fakat kadın ve çocukları kendilerini terk etmelerini istemeyerek hicretlerine mümanaat etmişlerdir. Bu kimseler bilahare hicret edip gelince, halkın, din hususunda çok şey öğrenmiş olduğunu görürler. Bunun üzerine (kendilerinin önceden hicret etmelerine mani olan) zevce ye evlatlarını cezalandırmak istediler. Bu hal karşısında Cenab-ı Hakk mezkur ayeti inzal buyurdu.” Tirmizi, Tefsir, Teğabün, (3314)
- Ey Peygamber! Kadınları boşayacağınızda, onları, iddetlerini gözeterek boşayın.. (Talak 1) mealindeki ayeti, “…iddetlerinin önünde boşayın” diyerek kıraat etmiştir (okumuştur). (İmam Malik der ki: “Bununla, her temizlik devresinde bir kere boşaması gerektiğini kastetmiştir.”) Muvatta, Talak 79, (2, 687), Müslim, Talak 14, (1471)
- Hazreti Peygamber (sav) balı ve tatlı şeyleri severdi. Ayrıca, ikindi namazlarını kıldıktan sonra (her gün) kadınlarını teker teker ziyaret eder, her birine yaklaşır (sohbette bulunurdu.) Bu ziyaretlerinin birinde Hazreti Hafsa ’nın yanına girmişti. Bu defa onun yanında, her zamanki kaldığı mutad müddetten fazla kaldı. Ben bunu kıskanarak sebebini (Resulullah’ın diğer hanımlarından) sordum. Bana: “Yakınlarından bir kadın Hafsa’ya bir okka (Taif) balı hediye etti, Resulullah ’a (sav) ondan şerbet yapıp ikram etmiş olmalı, (o da şerbet hatırına sohbetini biraz uzatmıştır)” dediler. Ben: “Öyleyse, kasem olsun biz de ona mutlaka bir hile kurmalıyız!” dedim. Şevde (r.a) ’e: “(Hafsa’dan sonra sıra senin) O girince sana yaklaşacak. Sana yaklaşınca O’na: “Ey Allah’ın Resulü! Sen megafih mi yedin?” diyeceksin. (Ben biliyorum ki, o sana “Hayır! “diyecek. O zaman sen de: “Öyleyse senden burnuma gelen bu koku da ne?” diyeceksin.” Bir rivayette Hazreti Aişe şu açıklamayı yapar: “Resulullah (sav) kendisinde kötü bir koku hissedilmesine tahammül edemez, buna çok üzülürdü (Bu sebeple gerçeği itiraf ederek) muhakkak “Hafsa bana bal şerbeti ikram etti” diyecek. O zaman sen kendisine “Demek ki arı, balını urfut ağacından almış” diyeceksin. (Senden sonra bana uğradığı zaman) ben de böyle hareket edip aynı şeyleri söyleyeceğim. Ey Safiyye, sana uğradığı zaman sen de aynı şeyleri söyle! Dedim.” Hazreti Aişe anlatmaya devam etti: “Sevde (bilahere bana) dedi ki: “Kendinden başka ilah bulunmayan Allah’a kasem olsun, bana tenbih ettiğin şeyleri, Resulullah (sav) kapıdan görünür görünmez, senden korktuğum için (unutmadan) hemen söylemek istedim.” Ne ise, Resulullah (sav) kendisine yaklaşınca Sevde: “Ey Allah’ın Resulü meğafir mi yediniz?” der: “Hayır!” cevabını alır. Bunun üzerine aralarında şu konuşma geçer: “Öyleyse bu koku da ne?” “Hafsa bana bal şerbeti ikram etti.” “Demek ki arı urfut yemiş.” Hazreti Aişe (r.a) anlatmaya devam ediyor: “Resulullah (sav) bana uğrayınca ben de aynı şeyleri söyledim. Keza, Safiyye ’ye (r.a) uğrayınca o da aynı şeyleri söyledi. Müteakiben Resulullah (sav) Hafsa ’nın yanına girince: “Ey Allah’ın Resulü sana o şerbetten ikram edeyim mi?” diye sorar. Hazreti Peygamber (sav): “Hayır, ihtiyacım yok!” cevabını verir. (Bu durumu işittiği zaman) Sevde (r.a): “Allah’a kasem olsun balı ona haram ettik!” dedi. Ben kendisine: “Sus, (sesini çıkarma)” dedim.” Buhari, Talak 8, Nikah 103, Edirne 32, Eşribe 10, 15, Tıb 4, Hiyel 5, Müslim, Talak 20, (1474), Ebu Davud, Eşribe 11, (3715), Nesai, Talak 16, (6, 151, 152)
- Resulullah (sav)’ın zaman zaman birleştiği bir cariyesi vardı. Hazreti Aişe ve Hazreti Hafsa (cariyeye temasını önlemek için) peşini bırakmadılar. Sonunda Resulullah (sav) bu cariyeyi nefsine haram etti. Bunun üzerine: “Ey Peygamber, sen zevcelerinin hoşnutluğunu arayarak, Allah’ın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun?…” diye başlayan Tahrim süresi nazil oldu.” Nesai, İşretu’n-Nisa, 4, (7, 71)
- Kendi aralarında müzakere eden bir grup Ashabın arasında oturuyordum. “Keşke”, diyorlardı “Allah nazarında hangi amelin daha muteber olduğunu bilsek de onu yapsak.” Bunun üzerine şu mealdeki ayet nazil oldu: “Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah’ı teşbih ve tenzih etmektedir. O, galib-i mutlaktır, yegane hüküm ve hikmet sahibidir. Ey iman edenler, yapamayacağınız şeyi niçin söylersiniz? Yapamayacağınızı söylemeniz, en şiddetli bir buğzu (davet etmiş olmak) bakımından Allah indinde büyüdü” (Saff, 1-3). Resulullah (sav) yanımıza gelerek vahyi okudu. Tirmizi, Tefsir, (3306)
- Ebu Talib hastalanınca Kureyş de Resulullah (sav) da yanına geldiler. Ebu Talib’in yanında bir kişilik yer vardı. Ebu Cehil oraya Resulullah (sav)’ın oturmasını önlemek için hemen kalktı. Kureyşliler Resulullah (sav)’ı Ebu Talib’e şikayet ettiler. Ebu Talib: “Ey kardeşimin oğlu! Kavminden ne istiyorsun?” dedi. Resulullah (sav): “Kendilerinden bir kelime istiyorum. Eğer söylerlerse, bütün Araplar o kelime sayesinde kendilerine uyacak bütün Acem o kelime sayesinde cizye ödeyecek” dedi. Ebu Talib atılarak: “Yani tek bir kelime mi?” diye sordu. Resulullah (sav): “Evet amcacığım tek bir kelime! Lailahe İllallah (Allah’tan başka ilah yoktur!) diyecekler. “Tek Allah mı? Biz son dinde bunu işitmedik, bu bir uydurmadır!” dediler. Bunun üzerine şu ayetler indi: “Sad. O şanlı, şerefli Kur’an’a yemin ederim ki, (gerçek), inkar edenler(in iddia ettikleri gibi değildir). Bilakis (onların dışı boş) bir onur, (içi ise tam) bir tefrika içindedir. Biz kendilerinden evvel nice ümmetleri helak ettik. O zaman ne çığlıklar kopardılar. Halbuki (o vakit, azaptan kaçıp) kurtulma vakti değildi. O kafirler içlerinden (kendilerinin başına çökecek) tehlikeleri bildiren (bir peygamber) geldiğine şaştılar. “Bu, dediler, bir büyücü, bir yalancıdır. O bütün tanrıları bir tek Tanrı mı yapmış. Bu cidden acayip bir şey. Onların elebaşlarından bir güruh (birbirine): “Yürüyün, mabutlarınıza (ibadette) sebat edin. Şüphesiz ki, arzu edilecek olan budur” diyerek kalkıp gitmişti. Biz bunu diğer dinde işitmedik. Bu, uydurmadan başka bir şey değildir. O Kurban aranızdan ona mı indirilmiş? Dedi.” (Sad, 1-8). Tirmizi, Tefsir,Sad (3230)
- Bedir günü Rumlar, İranlılara galebe çaldı. Bu zaferden müzminler de sevindi. Bunun üzerine şu mealdeki ayet nazil oldu (okundu): Elif-Lam-Mim, Rumlar mağlup oldu, yakın bir yerde. Halbuki onlar bu yenilmelerinin ardından galip olacaklar birkaç yıl içinde. Önünde de sonunda da emir Allah’ındır. O gün mü’minler Allah’ın nusretiyle ferahlayacak” (Rum 1-4). Tirmizi, Tefsir, Rum (3190)
- Resulullah (sav) bir gün, Ashabının huzuruna çıktı ve Rahman suresini baştan sona okudu. Hepsi de sükut ettiler. Bunun üzerine: “Ben bu sureyi cinlere de okudum, onlar sizden daha güzel karşılık verdiler. Şöyle ki: “Cenab’ı Hakk’ın: “Rabbinizin hangi ni’metini tekzib edersiniz?” kavl-i şeriflerini her okuyuşumda şöyle diyorlardı: “Ey Rabbimiz, biz ni’metlerinden hiçbir şeyi tekzib edemeyiz, bütün hamdler sanadır.” Tirmizi, Tefsir, Rahman, (3287)
- Resulullah (sav)’e Cenab-ı Hakk’ın: “Arzda birbirine komşu kıtalar vardır, üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki hepsi bir su ile sulanıyor. (Böyle iken) biz onlardan bazısını yemişlerinde (ve tadlarında), bazısından üstün kılıyoruz. İşte bunlarda da aklını kullanacak zümreler için elbette ayetler vardır” (Ra’d, 4). Kelam-ı ilahisinde geçen “üstünlük”ü şöyle açıkladılar: “Bu onların, kalitesiz, farisi çeşitten tatlı ve ekşi oluşlarıdır.” Tirmizi, Tefsir, Ra’d, (3117)
- Pek kaba, bir de kulağı kesik (Kalem 13) mealindeki ayet hakkında şu açıklamayı yapmıştır: “Burada zikredilen kimse Kureyş’ten bir adamdır, onun kulağında, koyun kulağındaki kesiklik gibi bir kesiklik vardı.” Buhari, Tefsir, Nun vel-Kalem 1
- Resulullah (sav)’ı dinledim, “Baldırların açılacağı, kendilerinin secdeye davet edileceği gün…” (Kalem 42) mealindeki ayetle ilgili olarak şöyle diyordu: “Rabbimiz baldırını açar, her mü’min erkek ve her mü’min kadın O’na secde eder. Dünyada iken kendisine riya ve gösteriş olarak secde edenler geri kalırlar. Onlar da secde etmeye kalkarlar, ancak sırtları bükülmeyen yekpare bir tabakaya dönüşür (ve secde edemezler).” Buhari, Tefsir, Nun vel-Kalem 2, Tefsir, Nisa 8, Tevhid 24, Müslim, İman 302, (183)
- Nuh (a.s) kavminde mevcut olan putlar sonradan Araplara intikal etmiştir. Şöyle ki: Vedd adındaki put Devmetu’l-Cendel’de idi ve Kelb kabilesine aitti. Süva’ adındaki put Hüzeyl’in idi. Yeğüs adındaki put Murad kabilesine aitti. Sonra Benu Gutayf’ın oldu, Sebe’ye yakın Curf nam mevkideydi. Yeuk, Hamedan’a aitti. Nesr, Himyer’in, Al-i Zi’l-Kela’ın idi. Bu put isimleri aslında Nuh kavmindeki salih kimselere aitti. Şeytan bu salihler ölünce kavimlerine şu telkini yaptı: “Salih kişilerinizin oturmuş oldukları yerlere (onların hatırasına dikitler dikin ve bunlara onların isimlerini verin”. Halk bu telkine uyup, söyleneni yaptı. Bidayette tapınma yoktu. Ancak ne zaman ki bunlar helak olup gittiler ve haklarındaki bilgi de unutuldu, bu putlara tapınmaya başladılar.” Buhari, Tefsir, Nuh 1
- Dabbetu’l-arz, beraberinde Hazreti Musa’nın asası ve Hazreti Süleyman (a.s)’ın mühürü olduğu halde çıkar. Asa ile mü’minlerin yüzünü cilalar, mührü de kafirlerin burnuna basar. Öyle ki, sofra ehli toplanınca biri diğerine (yüzündeki parlaklıktan dolayı) “Ey mü’min!” der, diğeri de (öbürüne, burnundaki mühür damgası sebebiyle): “Ey kafir! ”der. (Yani mü’min de kafir de yüzünden tanınır). Tirmizi, Tefsir, Neml (3186)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “İza cae nasrullahi ve’l-feth” süresi Kur’an-ı Kerim’in dörtte birine denktir” Tirmizi, Sevabu’l-Kur’an 10, (2897)
- Hazreti Ömer (r.a) beni Bedir şeyhleri ile birlikte (sohbet ve istişare meclislerine) alıyordu. Bu hal, sanki, birilerinin ağırına gitmişti: “Bunu niye bizimle birlikte cemaate alıyorsun, bizim onun kadar oğlanlarımız var?” diye Hazreti Ömer’e tarizde bulundu. Hazreti Ömer kendilerine: “Onun kimlerden olduğunu biliyorsunuz” diye cevap verip geçiştirdi. Bir gün beni çağırıp yine onlarla birlikte meclise aldı. Bu sefer, sırf benim liyakatımı onlara göstermek için beni çağırdığını anlamıştım. Hazreti Ömer: “Cenab-ı Hakk’ın İza cae nasrullah ve’l-feth (Nasr 1) kavl-i şerifi hakkında ne dersiniz?” diye sordu. Cemaatten bazıları: “Yardıma ve fethe mazhar olduğumuz zaman Allah’a hamdetmek ve istiğfarda bulunmakla emrolunduk” diye cevap verdi. Bazıları hiçbir şey söylemedi. Hazreti Ömer bana yönelerek: “Ey İbnu Abbas, sen de mi böyle söylüyorsun?” dedi. Ben: “Hayır” dedim ve sustum. Hazreti Ömer: “Öyleyse söyle, sen ne diyorsun?” diye bana söz verdi. Ben şu açıklamayı yaptım: “Bu sure Resulullah (sav)’ın ecelidir, kendisine bu sure ile haber verilmiştir. Bu surede Cenab-ı Hakk (Resulüne şöyle demiştir): “Allah’ın nusreti ve fethi geldiği zaman, bil ki bu senin ecelinin artık yakınlığına alamettir. Öyle ise hamdederek Rabbini tesbih et ve ona istiğfarda bulun. O tövbeleri kabul edicidir.” Bu yorumun üzerine Hazreti Ömer: “Bundan ben de senin söylediğini anlıyorum” dedi. Buhari, Tesfir 4, Menakıb 25, Meğazi 50, 85, Tirmizi, Tefsir, Feth (Nasr) 3359)
- Gönlü imanla dolu olduğu halde, zor altında olan kimse müstesna, inandıktan sonra Allah’ı inkar edip, gönlünü kafirliğe açanlara Allah katından bir gazap vardır, büyük azap da onlar içindir (Nahi, 106) ayetindeki umumi hükümden şöyle bir istisna yaptı: “Rabbin, türlü eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, Allah uğrunda savaşan ve sabreden kimselerden yanadır. Rabbin şüphesiz bundan sonra da bağışlar ve merhamet eder.” (Nahl, 110). Burada kastedilen Abdullah İbnu Ebi Sarh’tır. Bu zat, Resulullah (sav)’ın vahiy katibi idi. Şeytan onu şaşırttı. Kafirlere katılmasına sebep oldu. Resulullah (sav) Fetih günü, onun öldürülmesini emretti. Araya Hazreti Osman girerek affını diledi. Resulullah (sav) da onu affetti. Nesai, Tahrimu’d-Dem 15, (7, 107)
- Uhud savaşında Ensar’dan altmış dört, Muhacirlerden de altı kişi şehit düştü. Bu şehitlerden biri de Hazreti Hamza (r.a) idi. Bunların cesetlerinden bazı uzuvlarını kopararak hakaretlerde bulundular. Bunun üzerine Ensar: “Bir gün bize de böyle bir fırsat düşerse, bu hakaretin daha fazlasını yapacağız” dediler. Mekke’nin fethi günü olunca şu ayet indi: “Eğer ceza vermek isterseniz size yapılanın ayniyle mukabele edin. Sabrederseniz andolsun ki bu sabredenler için daha iyidir.” (Nahl, 126). Bir adam: “Bugünden sonra Kureyş yok!” dedi. Resulullah (sav) “Dört kişiden başka kimseye dokunmayın” diye emretti.” Tirmizi, Tefsir, Nahl, (3128)
- Müzzemmil suresinde geçen: “Ey (esvabına) bürünen (habibim), gecenin birazı hariç olmak üzere kalk, yarısı miktarınca, yahut ondan birazını eksilt. Yahut (o yarının) üzerine (ilave edip) artır. Kur’an’ı da açık açık tane tane oku…” (Müzzemmil 1-4) ayetleri hakkında şu açıklamayı yaptı: Bu ayeti, aynı surede yer alan: “…O, buna sizin takat getiremeyeceğinizi bildiği için size karşı (ruhsat canibine) döndü. Artık Kur’an’dan kolay geleni okuyun…” (Müzzemmil 20) müteakip bir ayet neshetti.” İbnu Abbas devamla, surede geçen: “Şüphesiz gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir” (6. Ayet) mealindeki ayette geçen, “gece kalkışı” ndan murad, gecenin evvelidir. Böylece mana şu oluyor: “Gecenin evvelinde kalkmak, gece namazı olarak Allah’ın size farz kıldığı ibadeti yerine getirmenize daha elverişlidir.” Bunun sebebi şudur: İnsan bir kere uyudu mu, ne zaman uyanacağını bilemez. “Şüphesiz gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir” ayetinde geçen “okumak daha elverişlidir’ den maksada gelince, “Kur’an’ı anlamak, Kur’an’da fıkıh sahibi olmak” demektir. İbnu Abbas, “Gündüzleyin seni uzun uzun alıkoyacak işler var” (7. Ayet) mealindeki ayeti de, “Kur’an okumaktan çokça uzak kalmak” şeklinde anlamıştır. Ebu Davud, Salat 306, (1304)
- Bir başka rivayette şöyle denir: Müzzemmil suresinin baş tarafi indiği zaman mü’minler, Ramazan ayındaki kalkışları gibi geceleri kalkarlardı. Bu hal surenin (ruhsat getiren) son kısmı nazil oluncaya kadar devam etti.” (Ebu Davud’un bazı tanzimlerinde bu hadisler Kıyamu’l-Leyl başlığı altında kaydedilmiştir.) Ebu Davud, Salat 206, (1305)
- Mürselat suresinde geçen: “O (ateş), her biri sanki bir kasr (büyüklüğünde) kıvılcım atar” (32. Ayet) mealindeki ayet hakkında şunu söyledi: “Biz kış için üç zira’ boyunda veya daha küçük odun toplar, bunlara: “kasr” derdik. İbnu Abbas: Müteakiben gelen … ayetinde geçen … kelimesini de “Gemi halatlarıdır, (kuvvetli olmaları için) insanların belleri kalınlığına ulaşacak kadar kat kat edilmiş kalın halatlar” diye açıklamıştır. Buhari, Tefsir, Mürselat 2
- …Medine’ye dönersek, şerefli kimseler alçakları and olsun ki, oradan çıkaracaktır (Münafıkün, 8) mealindeki ayet hakkında şu açıklamayı yapmıştır: “Bunu söyleyen (meşhur münafık) Abdullah İbnu Übey İbni Selül’dür.” Buhari, Tefsir, Münafikun 5, 7, Müslim, Birr 62, (2584), Tirmizi, Tefsir, Münafikun, (2312)
- Bir sefer esnasında Hazreti Peygamber (sav)’le beraber çıkmıştık. Bir ara bütün askerler sıkıntıya düştü. Übey İbnu Selül (fırsattan istifade) şöyle dedi: “Resulullah’ın yanındakilere infak etmeyin de etrafından dağılsınlar.” Ayrıca şunu da ilave etti: “Hele Medine’ye bir dönelim, aziz olanlar, zelil olanları oradan sürüp çıkaracaktır.” Ben hemen gelip bu sözleri Hazreti Peygamber’e haber verdim. Resulullah (sav) Übey İbnu Selül’e adam göndererek yanına çağırdı ve “Böyle mi söyledin?” diye sordu, İbnu Selül, böyle bir davranışa yer vermediğine dair yemin etti. (Orada bulunanlar bu söze inanarak): “Zeyd, Resulullah (sav)’e yalan söyledi” dediler. Bu sözlerine çok üzüldüm. Öyle ki, Cenab-ı Hakk beni tasdiken şu vahyi indirdi: “(Ey Muhammed) münafıklar sana gelince, “Senin, şüphesiz Allah’ın peygamberi olduğuna şehadet ederiz” derler. Allah, senin kendisinin peygamberi olduğunu bilir, bunun yanında münafıkların yalancı olduklarını da bilir…” (Münafikün, 1). (Zeyd) der ki: “Sonra Hazreti Peygamber (sav), (onlara: “özür dileyin de) sizin için Allah’tan mağfiret talep edeyim” dedi ise de başlarını çevirip gittiler.” Zeyd İbnu Erkam, “..Onlar tıpkı sıralanmış kof kütük gibidirler…” (Münafikun, 4) mealindeki ayetle ilgili olarak da şu açıklamayı yaptı: “Münafıklar yakışıklı kimselerdi.” Buhari, Tefsir, Münafikun 1, 2, Müslim, Sıfatu’l-Münafikun 1, (2772), Tirmizi, Tefsir, Münafikun, (3309, 3310)
- Bir keresinde, “kimin haccedecek kadar veya zekat farz olacak kadar malı olur da bu farzları ifa etmezse, ölüm sırasında geri dönüş (rec’a) talep eder” buyurmuş da, bir adam kendisine: “Ey İbnu Abbas, Allah’tan kork, geri dönüşü küffar talep edecektir” dedi. İbnu Abbas (r.a): “Ben size bu hususta ayet okuyayım” dedi ve şu ayeti okudu: “Ey iman edenler, sizi ne mallarınız, ne evlatlarınız Allah’ın zikrinden alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. Herhangi birinize ölüm gelip de: “Ey Rabbim, beni yakın bir müddete kadar geciktirseydin de sadaka verip dursaydım, iyi adamlardan olsaydım” diyeceğinden evvel size rızık olarak verdiğimizden (Allah yolunda) harcayın. Halbuki Allah hiçbir kimseyi eceli gelince, asla geri bırakmaz. Allah ne yaparsanız, hakkıyla haberdardır” (Münafikun 9-11) Adam tekrar: “Zekat vermeyi gerekli kılan miktar nedir?” diye sordu. İbnu Abbas: “Mal iki yüz (dirheme) ulaşır ve geçerse.” Adam: “Pekala, haccı gerekli kılan şey nedir?” diye sordu, İbnu Abbas: “Azık ve binek!” cevabını verdi. Tirmizi, Tefsir, Münafikun, (3313)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Kur’an-ı Kerim’de otuz ayetlik (şanı yüce) bir süre vardır. Bu süre (kendisini okuyan) kimseye (kıyamet günü) şefaat eder ve Allah’ın onu affetmesini sağlar. Bu süre Tebarekellezi bi-Yedihi’l’Mülk’dür” (Ebu Davud’daki rivayette: “(Okumak suretiyle) arkadaşlığını kazanan kimseye sure şefaat eder” denilmiştir.) Ebu Davud, Salat 327, (1400) (veya Ramazan 10), Tirmizi, Sevabu’l-Kur’an 9, (2893)
- Tirmizi’de, İbnu Abbas’tan gelen bir diğer rivayette, İbnu Abbas (r.a) Resulullah (sav)’ın şöyle dediğini belirtir: “Bu süre (kabir azabına, veya kabir azabına sebep olan günahlara karşı) engeldir, bu süre kurtuluş sebebidir, kişiyi kabir azabından kurtarır. “İbni Şihab demiştir ki: “Humeyd İbnu Abdirrahman’ın bana haber verdiğine göre, Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Mülk suresi, kabirde, arkadaşı yerine mücadele eder (ve onu azaptan korur) Tirmizi, Sevabu’l-Kur’an 9, (2892)
- Hazreti Peygamber (sav) buyurdu ki: “Kul bir hata yaptığı zaman kalbinde siyah bir iz meydana gelir. Eğer kişi, o hatadan nefsini uzaklaştırır, af talep eder ve tevbede bulunursa kalbi cilalanarak (leke silinir). Bilakis, aynı günahı işlemeye devam ederse, kalpteki leke artırılır. Hatta bir zaman gelir, kalbi tamamen kaplar, işte bu durum Cenab-ı Hakk’ın: “Bilakis, onların irtikab edegeldikleri, kalplerini paslandırmıştır” (Mutaffifin 14) mealindeki ayette zikrettiği pasdır.” Tirmizi, Tefsir, Mutaffifin (3331), İbnu Mace, Zühd 29, (4244)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Sizler kıyamet günü ayakkabısız, çıplak ve sünnetsiz olarak haşir meydanında toplanacaksınız.” Bu açıklama üzerine bir kadın sordu: “(Bu durumda) birbirimizin avret yerlerini görmez miyiz?” Resulullah (sav) (Abese suresinde geçen bir ayetle cevap verdi): “Ey kadın! “O gün herkesin kendine yeter derdi vardır” (37. Ayet). Tirmizi, Tefsir, Abese, (3329)
- Hazreti Muaviye Mervan’ı Hicaz’a vali tayin etmişti. Bu valiliği sırasında hutbe okudu ve hutbede Yezid İbnu Muaviye’nin ismini zikretmeye başladı. Maksadı, babası (Hazreti Muaviye)den sonra ona biat etmekti. Abdurrahman İbnu Ebi Bekr, ona birşeyler söyledi. (Bu söze kızan) Mervan: “Yakalayın şunu!” emretti, (Abdurrahman hemen kaçıp) Hazreti Aişe (r.a)’nin odasına girdi. Böylece onu yakalayamadılar. Bunun üzerine Mervan şunu söyledi: “Bu var ya, hakkında şu ayet inen kimsedir: (Mealen): “Ana ve babasına: “Öf size, benden evvel nice nice nesiller gelip geçtiği halde beni (tekrar diriltilip kabrimden) çıkarılacağımla mı tehdit ediyorsunuz? Diyen (adam yok mu) anası, babası Allah’a yalvarırlar. (Ona): “Yazık sana. İman et. Allah’ın va’di hiç şüphesiz haktır” (derler). O ise: “Bu (dediğiniz) evvelkilerin masallarından başkası değildir” der.” (Ahkaf, 17). Hazreti Aişe perde gerisinden Mervan’a şu cevabı verdi: “Cenab-ı Hakk, Kur’an-ı Kerim’de bizimle ilgili olarak, (münafıkların iftirasından) beraatimi haber veren Nur süresindeki ayetlerden başka hiçbir şey inzal buyurmamıştır. Buhari, Tefsir, Ahkaf 1
- İbni Mes’ud ’a dedim ki: “Sizden kimse, cin gecesinde Hazreti Peygamber (sav)’e refakat etti mi?” “Hayır, dedi, bizden kimse ona refakat etmedi. Ancak bir gece O’nunla (sav) beraberdik. Bir ara onu kaybettik. Kendisini vadilerde ve dağ yollarında aradık. Bulamayınca: “Yoksa uçurulmuş veya kaçırılmış olmasın?” dedik. Böylece, geçirilmesi mümkün en kötü bir gece geçirdik. Sabah olunca, bir de baktık ki Hira tarafından geliyor. “Ey Allah’ın Resulü, biz seni kaybettik, çok aradık ve bulamadık. Bu sebeple geçirilmesi mümkün en fena bir gece geçirdik” dedik. “Bana cinlerin davetçisi geldi. Beraber gittik. Onlara Kur’an-ı Kerim’i okudum” buyurdular. Sonra bizi götürerek cinlerin izlerini, ateşlerinin kalıntılarını bize gösterdi. Cinler kendisine yiyeceklerini sormuşlar. O da: “Elinize geçen, üzerine Allah’ın ismi zikredilmiş her kemik, olabildiği kadar bol etli olarak sizindir. Her deve ve at mayısı da hayvanlarınızın yemidir” buyurmuşlar. Sonra Resulullah (sav) bize şu tenbihte bulundu: “Sakın bu iki şeyle (kemik ve kuru hayvan mayısı) abdest bozduktan sonra istinca etmeyin, çünkü onlar (cinni olan) din kardeşlerinizin yiyecekleridir.” Müslim, Salat 150 (450), Tirmizi, Tefsir, Ahkaf, (3254), Ebu Davud, Taharet 42, (85)
- Amme suresinde geçen “(Müttakiler için)… dolu kadehler (vardır)” (34. Ayet) ayetini “mütemadiyen dolu kalan” diye açıklamıştır. Buhari, Menakıbu’l-Ensar, 26
- Hazreti Resulullah (sav) buyurdular ki: (Büruc süresinin), “İçlerinde burçları bulunan semaya, vaadedilen güne, şahitlik edene ve şahidlik edilene andolsun.” Ayetlerinde (1-3) geçen “vaadedilen gün”den maksat kıyamet günüdür, “şahitlik edilen gün”den maksat arefe günüdür, “şahitlik eden”den maksatta Cuma günüdür.” Resulullah (sav) devamla buyurdular ki: “Güneş, cumadan daha hayırlı bir gün üzerine ne doğdu ne de battı. Onda bir an vardır ki, hayır duası o ana rastlayan bir kulun duası, mutlaka kabul edilir, bir şerden sakınma (istiaze) talebinde bulunan kimse de mutlaka ondan sakındırılır.” Tirmizi, Tefsir, Büruc, (3336)
- Hazreti Peygamber (sav), cinlere Kur’an okumadığı gibi, onları görmedi de. Resulullah (sav) bir grup ashabıyla Ukaz panayırına gitmek niyetiyle yola çıktı. Bu esnada, şeytanlarla, semadan gelen haber arasına engel konmuş idi. (Bundan dolayı, mutad olarak semadan haber getiren) şeytanlar üzerine şahablar gönderildi. Böylece şeytanlar kavimlerine (eli boş ve habersiz) döndüler. Kavmi: “Ne var, niye (boş) döndünüz?” diye sordular. Onlar: “Bizimle semavi haber arasına mania kondu, üzerimize şahablar gönderildi. (Biz de kaçıp geri geldik)” dediler. “Bu, dediler, yeni zuhur eden bir şey sebebiyle olmalı, arzın doğusunu ve batısını dolaşın, (bu engel hakkında bir haber getirin).” (Yeryüzünü taramak üzere gruplar halinde yola çıktılar. Bunlardan Tihame tarafına giden bir grup, (Ukaz panayırına giderken yolda ashabıyla sabah namazı kılmakta olan Hazreti Peygamber (sav)’e (Nehle denen yerde) rastladı. Kur’an-ı Kerim’in tilavetini duyunca durup kulak kabarttılar. “Bizimle semavi haber arasına engel olan şey işte bu!” deyip kavimlerine döndüler. Onlara şöyle dediler: “Biz hakiki hayranlık veren bir Kur’an dinledik ki o, Hakk’a ve doğruya götürüyor. Bundan dolayı biz de ona iman ettik. Rabbimize (bundan sonra) hiçbir şeyi asla ortak tutmayacağız..” (Cin 1-2) Bunun üzerine Cenab-ı Hakk Peygamberine (sav) vahyederek durumu bildirdi: “(Habibim) de ki: Bana şu hakikatler vahyolunmuştur: “Cinden bir zümre (benim Kur’an okuyuşumu) dinlemiş de (şöyle) söylemişler: “Bize, hakiki hayranlık veren bir Kur’an dinledik ki o, Hakk’a ve doğruya götürüyor…” (Cin 1… Cin’in Sözü 15. Ayette biter). Buhari, Tefsir, Cinn 1, Ezan 105, Müslim, Salat 149, (449), Tirmizi, Tefsir, Cinn, (3320)
- Biz Hazreti Peygamber (sav)’le birlikte namaz kılarken yiyecek maddesi taşıyan bir kervan geldi. Cemaatte bulunanlar, (camiyi bırakıp) kervanı karşılamaya koştular. Camide on iki kişi kaldı. Hazreti Ebu Bekir ve Ömer kalanlar arasındaydı. Bu durum üzerine şu Ayet nazil oldu. (mealen): “Onlar bir ticaret, yahut bir oyun, bir eğlence gördükleri zaman ona yönelip dağıldılar. Seni ayakta bıraktılar. De ki: Allah nezdindeki (sevab, mü’minler için) eğlenceden de, ticaretten de hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır” (Cum’a, 11). Buhari, Tefsir, Cum’a 2, Büyu 6, Cum’a 38, Müslim, Cum’a 36, (863), Tirmizi, Tefsir, Cum’a, (3308)
- Bir rivayette şöyle gelmiştir: “Cibril (a.s) Resulullah (sav)’e vahiy getirmede gecikmişti. Müşrikler: “Muhammed’e artık veda edildi (ebediyyen terkedildi)” dediler. Bunun Üzerine (Duha suresi) nazil oldu.” Buhari, Tefsir, Duha 2, Teheccüd 4, Fedailu’l-Kur’an 1, Müslim, Cihad 114, (1797), Tirmizi, Tefsir, Duha, (3342)
- Resulullah (sav), “Sonra biz o kitabı kullarımızdan (beğenip) seçtiklerimize miras bıraktık. İşte onlardan kimi nefsine zulmedendir. Onların bazısı mutedildir, onlardan bir kısmı da Allah’ın izniyle hayrat (ve hasenat yarışların)da öncü olup kazanandır!” (Fatır, 32) ayeti hakkında şunu söyledi: “Bunların hepsi aynı makamdadır, hepsi de cennettedir.” Tirmizi, Tefsir, Melaike (Fatır), (3223)
- Resulullah (sav)’e (Fecr suresinin baş tarafında geçen) “tek” ve “çift” tabiriyle ne kastedildiği sorulmuştu, şu cevabı verdi, “Bunlar namazlardır. (Bildiğiniz gibi) bazısı çifttir, bazısı da tektir.” Tirmizi, Tefsir, Fecr, (3339)
- Ey Muhammed! Doğrusu biz sana apaçık bir zafer sağlamışızdır. Allah böylece senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar, sana olan nimetini tamamlar, seni doğru yola eriştirir (Feth, 1-2) ayetleri Hudeybiye dönüşü Hazreti Peygamber (sav)’e nazil oldu. Ayette geçen “apaçık zafer (Feth-i Mübin)” Hudeybiye zaferidir. Ayet inince: “Ey Allah’ın Resulü, ne mutlu, kutlu olsun, saadetli olsun, Allah Teala hazretleri senin için ne yapacağını sana açıkladı. Acaba bize ne yapacak?” dediler, bunun üzerine şu ayet indi: “İman eden erkek ve kadınları, içinde ebedi kalacakları, içlerinde ırmaklar akan cennetlere koyar, onların kötülüklerini örter, Allah katında büyük kurtuluş işte budur” (Feth, 5). Buhari, Meğazi 35, Tefsir, Feth 1, Müslim, Cihad 97 (1786), Tirmizi, Tefsir, Feth (3259)
- Hazreti Peygamber (sav)’e: “Hangi günah daha büyük?” diye sordum. Şu cevabı verdi: “Seni yaratmış olduğu halde Allah’a ortak koşmandır” “Sonra hangisi gelir?” dedim. “Seninle beraber yiyecek korkusuyla çocuğunu öldürmendir” dedi. Ben tekrar: “Sonra ne gelir?” dedim. “Komşunun helalliği ile zina etmen!” dedi. Resulullah (sav)’in bu sözlerine teyiden şu mealdeki ayet nazil oldu: “Onlar ki, Allah’ın yanına başka bir Tanrı daha (katıp) tapmazlar, Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar, zina etmezler. Kim bunlardan birini yaparsa cezaya çarpar” (Furkan 68). Buhari, Tefsir, Furkan 2, Bakara 3, Edeb 20, Muharib’in 20, 46, Müslim, İman 141, (86), Ebu Davud, Talak 50, (2310), Tirmizi, Tefsir, Furkan (3181)
- Kabe’nin yanında ikisi Sakifli, biri de Kureyşli veya ikisi Kureyşli biri Sakifli üç kişi bir araya geldi. Bunlar göbek yağları fazla, anlayışları kıt kimselerdi. Birisi: “Ne konuştuğumuzu Allah işitiyor mudur, ne dersiniz?” diye bir laf attı. Bir diğeri: “Sesli konuşursak işitir, gizli konuşursak işitmez olmalı” dedi. Üçüncü de: “Sesli konuşmamızı işitiyorsa, gizli konuşmamızı da işitiyordur.” Dedi. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: “Siz, ne kulaklarınız, ne gözleriniz, ne de derileriniz kendi aleyhinize sahicilik eder diye (düşünüp) sakınmadınız. Bilakis Allah yapmakta oduklarınızın birçoğunu bilmez sandınız. Rabbinize karşı beslediğiniz şu zannınız (yok mu?) İşte sizi o helak etti. Bu yüzden hüsrana düşenlerden oldunuz” (Fussilet, 22-23). Buhari, Ha-mim Secde (Fussilet) 1, 2, Tevhid 41, Müslim, Sıfatu’l-Münafıkun 5, Tirmizi, Tefsir, Ha-mim es-Secde (Fussilet) (3245)
- Gecenin bir cüz’ünde ve secdelerin arkalarında da onu tespih et mealindeki ayette geçen “secdelerin arkalarında” tabiriyle ilgili olarak: “Cenab-ı Hakk, tesbihi, bütün namazların ardından yapmayı emretmektedir” demiştir. Buhari, Tefsir, Kaf 2
- Ey Muhammed! Cebrail sana Kur’an okurken, unutmamak için acele edip onunla beraber söyleme (sadece dinle) (Kıyamet 16) mealindeki ayet hakkında şu açıklamayı yaptı: “Hazreti Peygamber (sav) vahiy geldiği zaman büyük bir şiddet (ve ağırlık) hissederdi. Bunun tesiriyle dudaklarını kımıldatırdı. Bunun üzerine şu ayet indi. (mealen): “(Ey Muhammed, Cebrail sana Kur’an okurken acele edip onunla beraber söyleme (sadece dinle). Onu toplamak ve okutmak bize aittir” (Kıyamet 16). İbnu Abbas devamla der ki: “Ayette geçen “onun toplanması” tabirinden murat “(yeni nazil olan) ayetin Hazreti Peygamber (sav)’in kalbinde toplanması, yerleşmesi, sonra da Hazreti Peygamber (sav) tarafından okunmasıdır.” “Biz vahyi okuduğumuz zaman, sen onun kıraatine uy” (18. Ayet) ayetinde de, “Dinle ve sus, sonra onu sana biz okuturuz” denmektedir. Bu vahiyden sonra, Cibril (a.s) vahiyle gelince, sadece dinlerdi. Cibril gidince yeni gelen vahyi, kendisine nasıl okunmuş ise, öylece okurdu.” Buhari, Tefsir, Kıyamet 1, 2, Bed’ü’l-Vahy 4, Fedailu’l-Kur’an 28, Tevhid43, Müslim, Salat 147, (448), Tirmizi, Tefsir, Kıyamet, (3326), Nesai, Salat 37, (2, 149, 159)
- Resulullah (sav), “Gayb’ın anahtarı beştir” dedi ve şu mealdeki ayeti okudu: “O saatin (kıyametin) ilmi şüphesiz ki Allah’ın nezdindedir. Yağmuru O indirir. Rahimlerde olanı O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini bilmez. Şüphesiz ki Allah (her şeyi) bilendir. Her şeyden haberdardır” (Lokman 34). Buhari, Tefsir, Lokman 2, En’am 1,İstiska 29, 3
- Biz, Resulullah (sav) zamanında tencere, kova gibi eşyaları ariyeten vermeyi (Maun suresinde zikri geçen) yardım (maun) addederdik.” Ebu Davud, Zekat 32, (1657)
YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR