Zebaih nedir? Zebaih ‘in dindeki yeri nedir? Zebaih ile ilgili Resulullah’ın söylediği hadisler şunlardır;
FAZİLETLER 2
Faziletler 2 nedir? Faziletler ‘in dindeki yeri nedir? Faziletler ile ilgili Resulullah’ın söylediği hadisler şunlardır;
- Resulullah (sav) askeri bir sefere hazırlamış, askerlerin başına da Üsame İbnu Zeyd’i komutan yapmıştı. (Üsame siyahi bir azadlının oğlu olması hasebiyle) onun komutanlığından memnun kalmayan bazı kimseler dedikodu yaptılar. (Söylenen yersiz sözler kulağına ulaşmış olan) Resulullah (sav): “Onun komutanlığı hususunda dedikodu yapan sizler, aynı dedikoduyu daha önce babasının komutanlığı için de yapmıştınız, Allah’a yemin olsun! O komutanlığa layık idi. Ve o, bana, insanların en sevgililerindendi. Bu da, bana ondan sonra insanların en sevgili olanlarındandır” buyurdu. Buhari, Fezailu’l-Ashab 17, Megazi 42, 87, Eyman 2, Ahkam 33, Müslim, Fezailu’s-Sahabe 63, (2426), Tirmizi, Menakıb, (3819)
- Ömer, Üsame İbnu Zeyd’e (fey’den) üç bin beş yüz (dirhemlik) pay ayırmıştı. Bana ise üç bin (dirhemlik) pay verdi. “Niye Üsame’yi benden üstün tuttun? Vallahi hiçbir savaşta benden ileri geçmiş değil (yani ben de onun katıldığı her savaşa katıldım) dedim. Bana şu cevabı verdi: “Ey oğulcuğum! Zeyd (r.a), Resulullah (sav) nezdinde babandan daha sevgili idi. Üsame (r.a) da Resulullah (sav)’e senden daha sevgilidir. Ben Resulullah (sav)’ın sevgisini kendi sevgime tercih ettim.” Tirmizi, Menakıb, (3815)
- Resulullah (sav) Ubey İbnu Ka’b ’a: “Allah bana, Lemyekünillezine keferu’yu sana okumamı emretti!” demişti. Ka’b: “Yani Allah Teala Hazretleri benim ismimi size zikir mi etti?” diye sual etti. Resulullah (sav): “Evet” buyurdular. Bunun üzerine Ubey (r.a) ağladı. Buhari, Menakıbu’l-Ensar 16, Tefsir, Lem-Yekun 1, Müslim, Fezailu’s-Sahabe 122, (799), Tirmizi, Menakıb, (3894)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Yeryüzünde (iki ayak üzerinde) yürüyen bir şehit görmek isteyen Talha İbnu Ubeydullah ’a (r.a) baksın.” Tirmizi, Menakıb
- Ben Talha İbnu Ubeydullah ’ın (r.a), Uhud’da Resulullah (sav)’ı himaye ettiği elini kurumuş gördüm. Tirmizi, Fezailu’l-Ashab 14
- Said İbnu Zeyd ’i (r.a) dinledim, diyordu ki: “Vallahi ben şu halimi hatırlıyorum: “Allah’a yemin olsun, Ömer İslam’a girmezden önce, beni ve kız kardeşini Müslüman olduk diye bağlamıştı. Eğer Osman’a yaptığınız (öldürme işin)den dolayı Uhud dağı yerinden gitse, gitmede haklı idi.” Buhari, Menakıbu’l-Ensar 34, 35, İkah 1
- Müslim’in bir rivayetinde: “Allah Teala’nın şu ayeti indiği zaman (mealen): “Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamberin sesinden fazla yükseltmeyin…” (Hucurat 2), Sabit (r.a) evinde oturup ağlamaya başladı. Resulullah (sav) onu aradı…” şeklindedir. Müslim, İman 187, (119)
- Resulullah (sav)’e sündüs bir cübbe hediye edildi, elimizle yoklamaya başladık, hepimiz hayran olmuştuk. “Nefsim (kudret) elinde olan Zat’a yemin olsun, Sa’d İbnu Muaz’ın cennetteki mendilleri bundan hayırlıdır” buyurdular. Buhari, Libas 26, Bed’ül-Halk 8, Menakıbu’l-Ensar 12, Eyman 3, Müslim, Fezail 126, (2468), Tirmizi, Menakıb, (3846)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Sa’d İbnu Mu’az’ın vefatından Arş titredi. -Bir rivayette “Arş-ı Rahman titredi-“ Buhari, Menakıbu’l-Ensar 12, Müslim, Fezailu’s-Sahabe 125, (2467), Tirmizi, Menakıb, (3847)
- Sad İbnu Mu’az ’ın (r.a) cenazesi taşındığı zaman münafıklar: “Cenazesi ne kadar hafif” dediler. (Bu sözleriyle) Beni Kureyza hakkındaki hükmünü kastediyorlardı. Bu, Resulullah (sav)’ın kulağına ulaştı. Hemen şunu söyledi: “Onun cenazesini melekler taşıyordu. (Bu sebeple insanlara hafif geldi).” Tirmizi, Menakıb, (3848)
- Resulullah (sav)’ın Sa’d ’dan (r.a) başka kimseye “Annem babam sana feda olsun” dediğini işitmedim, Uhud Savaşında: “Ey Sa’d (okunu) at! Annem ve babam sana feda olsun!” dediğini duydum. Buhari, Megazi 18, Cihad 80, Edeb 103, Müslim, Fezailu’s-Sahabe 41, (2411), Tirmizi, Menakıb, (3756)
- Ömer İbnu’l-Hattab (r.a), Umeyr İbnu Sa’d’ı Humus valiliğinden azledince yerine Hazreti Muaviye ’yi (r.a) tayin etti. Halk: “Umeyr’i azledip Muaviye’yi mi tayin etti?” diye mırıldandı. Umeyr (r.a): “Muaviye’yi hayırla yadedin. Zira ben Resulullah (sav)’ın: “Allah’ım, onunla (insanlara) hidayetini ulaştır!” dediğim duydum!” dedi. Tirmizi, Menakıb, (3842)
- Ben çocuklarla birlikte oynuyordum. Derken Resulullah (sav) geldi. Ben hemen bir kapının arkasına saklandım. (Beni orada bulup) enseme dokundu. “Muaviye’ye git! Onu bana çağır” dedi. (Ben derhal gittim ve) geldim: “O yemek yiyor! Dedim. Resulullah (sav) tekrar: “Git Muaviye’yi bana çağır” emrettiler. Ben (yine gidip) döndüm ve: “O yemek yiyor!” dedim. Resulullah (sav) tekrar: “Git! Muaviye’yi bana çağır!” emrettiler. Ben yine gidip geldim ve: “O yemek yiyor!” dedim. Bunun üzerine: “Allah onun karnını doyurmasın!” buyurdular. Müslim, Birr 96, (2604)
- Resulullah’ın Muaviye için şöyle dua ettiğini rivayet etmektedir: “Allah’ım, onu hidayet edici ve hidayeti bulmuş kıl ve onunla (insanlara) hidayet ver.” Tirmizi, Menakıb, (3841)
- Annem bana: “Resulullah (sav) (en son) ne zaman gördün?” diye sordu. Ben: “Şu şu zamandan beri görmedim!” dedim. Annem bana (kızdı ve) azarladı. Bunun üzerine: “İzin ver Resulullah’a (sav) gideyim, akşam namazını O’nunla kılayım ve bana da sana da mağfiret dileyivermesini talep edeyim!” dedim. (O gün) Resulullah ‘a (sav) gittim. Akşamı onunla kıldım. Yatsıyı da kılıncaya kadar (orada nafile) namaz kıldı. Sonra ayrıldı. Ben de peşine düştüm. Derken sesimi işitti. “Bu kim? Huzeyfe değil mi?” dedi. “Evet, Huzeyfe’dir!” dedim. “Hacetin nedir? Allah Teala Hazretleri sana da, annene de mağfiret buyursun. Şu bir melektir. Bu geceden önce arza hiç inmemiştir. Bana selam vermek ve Fatıma’nın cennetteki kadınların efendisi olduğunu, Hasan’ın ve Hüseyin’in de cennetteki gençlerin efendisi olduğun bana müjdelemek için Rabbinden izin istedi” buyurdu. Tirmizi, Menakıb, (3783)
- Ashab: “Ey Allah’ın Resulü! Yerinize bir halife tayin etseniz!” demişti. Şu cevapta bulundu: “Ben birini yerime koysam, sonra da siz ona isyan etseniz, azaba maruz kalırsınız. Velakin, siz, Huzeyfe’nin size rivayet edeceği sözleri tasdik edin, Abdullah İbnu Mes’ud’un okuyacağını okuyun.” Tirmizi, Menakıb, (3814)
- HazretiEbu Bekr (r.a), Resulullah (sav)’ın yanına girmek üzere izin istedi. Bu sırada Resulullah (sav) yatağı üzerinde yatmakta idi. Üzerinde benim bürgüm vardı. Resulullah (sav) halini bozmadan izin verdi. (Konuştular), meselelerini hallettiler. Hazreti Ebu Bekr gitti. Bir müddet sonra Hazreti Ömer girmek için izin istedi. Resulullah (sav) aynı halini hiç değiştirmeden ona da izin verdi. Ömer’in ihtiyacını da gördü. Sonra da gitti. Bir müddet sonra Osman izin istedi. Bu sefer (sav) yatağında doğrulup oturdu. Üstünü başını düzeltti. Bana da: “Elbiseni üzerine toplar emretti. Ve ona da girmesi için izin verdi. Onun da ihtiyacını gördü. Osman da gitti. O gidince ben dayanamayıp: “Ey Allah’ın Resulü! Ebu Bekir ve Ömer gelince istifini bozmadığın halde Osman gelince kendine çekidüzen verdin. Sebebi nedir?” diye sordum. Dedi ki: “Osman çok utangaç birisidir. Ben istifimi hiç bozmadan eski halimde iken içeri aldığım takdirde arzusunu açmadan gideceğinden korktum.” [Bir rivayette: “Kendisinden meleklerin haya duydukları bir kimseden ben haya duymayayım mi?” demiştir.] Müslim, Fezailu’s-Sahabe 36, (4201)
- Mısır ehlinden biri geldi, hacc yapmak istiyordu. Oturan bir grup gördü ve: “Bunlar da kim?” dedi. “Kureyşliler” denildi. “Aralarındaki yaşlı zat da kim?” dedi. “Abdullah İbnu Ömer” denildi. (Abdullah’a yaklaşarak) “Sana bir şey soracağım, bana ondan haber ver. Hazreti Osman Uhud günü (savaş meydanından) kaçmış mıydı, biliyor musun?” diye sordu. O da: “Evet!” dedi. “Onun Bedir’de kaybolduğunu ve savaşta hazır bulunmadığını da biliyor musun?” diye sordu. “Evet!” dedi. Adam bu cevap üzerine: “Allahuekber!” deyip döndü. Abdullah İbnu Ömer (r.a): “Gel!” dedi, sana açıklayayım: “Uhud’daki firarına gelince: “ şehadet ederim ki, Allah onu affetti, mağfirette bulundu. Nitekim Allah Teala Hazretleri, haklarında şu ayeti indirdi: “Muhakkak ki iki ordunun karşılaştığı günde içinizden geri dönen kimseleri, Resulullah’ın (sav) emrine muhalefet gibi hareketleriyle kazandıkları bazı günahlar yüzünden şeytan kaydırmak istedi. Fakat gerçekten Allah onların günahlarını bağışladı…” (Al-i İmran 155). Bedir’deki kayboluşuna gelince: Onun nikahı altında Resulullah (sav)’ın kerimeleri Rukiyye (r.a) vardı ve hasta idi. Aleyhisaalatu vesselam kendisine: “Rukiyye ile kal. Sana Bedr’e katılan bir kimsenin sevabı ve (ganimetten alacağı) pay var” buyurdu. (O da bu istek üzerine kaldı). Bey’atu’r-Rıdvan’daki kayboluşuna gelince: Eğer Batn-ı Mekke’de ondan daha aziz biri olsaydı, (Resulullah), yerine onu gönderecekti. Resûlullah (sav), Mekke’ye onu gönderdi. Bey’atu’r-Rıdvan, Osman (r.a) Mekke’ye gittikten sonra akdedildi. Resulullah (sav), Bey’at akdi sırasında sağ elini sol eli üzerine koyarak: “Bu da Osman yerine!” buyurdular. Resulullah (sav)’ın sol elinin Osman için hayrı, onların sağ elinin, kendileri için olan hayrından fazla idi. Sonra İbnu Ömer (r.a), adama: “Haydi şimdi bu (anlattıklarımı) beraberinde götür!” dedi. Buhari, Fezailu’l-Ashab 7, Humus 14, Megazi 19, Tirmizi, Menakıb, (3709)
- Hazreti Osman (r.a) Resulullah (sav)’e ceyşü’l-Usre’yi (Tebük’e gidecek orduya) teçhiz ettiği sırada bin dinar getirdi ve Resulullah’ın kucağına döktü. Resûlullah (sav), parayı kucağında (eliyle karıştırıp) altüst etti ve şöyle dedi: “Bugünden sonra Osman’a, (her ne) yapsa zarar vermeyecektir.” Ve bu sözü iki sefer tekrar etti. Tirmizi, Menakıb, (3702)
- Resulullah (sav) ceyşül-Usre’yi teçhiz ederken şahit oldum. Osman İbnu Affan (r.a) kalktı ve: “Ey Allah’ın Resulü!” dedi, “yüz deve çuluyla, semeriyle Allah rızası için (bağış olarak) bendendir!” Resulullah (sav) ordu için bağış, yapmaya tekrar teşvikte bulundu. Osman yine kalkıp: “Ey Allah’ın Resulü! Çuluyla, semeriyle ikiyüz deve Allah rızası için bendendir!” dedi. Sonra Resulullah (sav) ordu için bağışta bulunmaya yine teşvikte bulundu. Osman tekrar kalktı ve: “Ey Allah’ın Resulü!” dedi. “Benden üçyüz deve çuluyla, semeriyle Allah rızası için bağışımdır!” Abdurrahman der ki: “Resulullah (sav)’ı minberden inerken gördüm, hem iniyor, hem de: “Bu hayırdan sonra, Osman’ın yapacağı (kötü amel) aleyhine olmaz!” diyordu. Tirmizi, Menakıb, (3701)
- Ümmü Harise (r.a), Resulullah (sav)’e geldi ve: “Ey Allah’ın Resulü! Bana Harise’den haber ver!” dedi. -Harise, Bedir günü isabet eden serseri bir ok sebebiyle ölmüştü.- (Kadın devamla): “Eğer cennetteyse sabredeceğim, değilse (dünya evinde olduğum müddetçe) ağlamaya devam edeceğim” dedi. Resûlullah (sav): “Ey Ümmü Harise! [Cennetin tek bir bahçe oldugunu mu sanırsın?] Cennette bahçeler var. Senin oğlun ise, Firdevs-i a’la’ya kondu” buyurdular. [Bunun üzerine kadın gülerek geri döndü.] Buhari, Cihad 14, Megazi 9, Rikak 51, Tirmizi, Tefsir, Mü’minun, (3173)
- Resulullah (sav) ile birlikte bir yere indik. Halk geçmeye başladı. Resulullah (sav): “Ey Ebu Hureyre bu kim?” diye soruyordu. Ben de: “Falanca!” diyordum. “Bu, Allah’ın ne iyi kulu!” diyordu. Sonra tekrar soruyordu: “Peki şu kim?” “Falanca” diyordum. “Bu Allah’ın ne kötü kulu!” diyordu. Bu hal, Halid İbnu’l-Velid (r.a) geçinceye kadar devam etti. O zaman: “Bu kim?” diye yine sordu. Ben: “Halid İbnul-Velid!” dedim. “Bu Allah’ın ne iyi kulu! Bu Allah’ın kılınçlarından bir kılınç!” buyurdu. Tirmizi, Menakıb, (3845)
- Ümmü Süleym (r.a) dedi ki: “Ey Allah’ın Resulü! Hadimin Enes için Allah Teala Hazretlerine dua ediver!” Bunun üzerine şu duayı yapıverdi: “Allah’ım, onun malını, çocuklarını çoğalt ve ona verdiklerini hakkında mübarek kıl!” Buhari, Da’avat 19, 26, 47, Savm 61, Müslim, Mesacid 268, (660), Fezailu’s-Sahabe 141, 142, (2480, 2481), Tirmizi, Menakıb, (3827, 3828)
- Ebu’l-Aliye’ye: “Enes, Resulullah (sav)’dan hadis işitti mi?” diye sordum. Ebü’l-Aliye: “(Bu nasıl soru?) Hazreti Enes on yıl Resulullah’a hizmet etti, Resulullah onun için duada bulundu. Enes’in bir bahçesi vardı, yılda iki sefer meyve verirdi. Bahçede bir reyhanı vardı, ondan misk kokusu gelirdi” diye cevap verdi. Tirmizi, Menakıb, (3832)
- Hazreti Ebu Zerr (r.a), “Resulullah (sav) ile karşılaşmazdan önce üç yıl ibadet ettim” demişti. Kendisine: “(Bu ibadeti) kimin için yaptın?” diye sordular. “Allah için!” cevabını verdi. Tekrar: “Pekiyi nereye yönelerek yaptın?” denildi. “Rabbim beni nereye yöneltmiş idiyse oraya!” dedi ve açıklamaya devam etti: “Akşam vakti namaza başlıyor, gecenin sonuna kadar devam ediyordum. O zaman kendimi bir örtü gibi atıyor, güneş tepeme yükselinceye kadar öyle kalıyordum. (Bir gün kardeşim) Üneys bana: “Benim Mekke’de görülecek bir işim var. Sen bana baş-göz ol (eksikliğimi duyurma) dedi ve Mekke’ye gitti. Oraya varınca bana dönmekte gecikti. Nihayet geldi. “Ne yaptın?” dedim. “Mekke’de bir adama rastladım, senin (gibi farklı bir) din üzerine yaşıyor. Ancak O, kendisini Allah Teala’nın gönderdiğini zannediyor” dedi. “Halk ne diyor?” diye sordum. “Halk mı? Halk O’na şair diyor, kahin diyor, sahir (sihirbaz) diyor!” dedi. Esasen Üneys şairlerden biriydi. Tekrar sordum: “Pekala sen ne diyorsun?” “Ben” dedi, “kahinlerin sözünü işittim, bilirim. Onun ki kahin sözü değil. Onun söylediklerini şiir çeşitlerine tatbik ettim. Hiçbirine uygun gelmiyor. Benden sonra kimse O’na şiir diyemez. Vallahi O doğru sözlüdür, kahinler ise hep yalancıdırlar!” dedi. Bu açıklama üzerine ben ona: “Öyleyse benim işlerime de sen baş-göz ol, bir de ben gidip göreyim!” dedim. Ebu Zerr, gerisini şöyle anlatır: “Mekke’ye geldim. Halktan zayıf bir adam buldum. Ona: “Şu Sabii (sapık) dediğiniz adam nerede?” diye sormuştum. Adam, beni göstererek: “Burada bir sabii var! Burada bir sabii var!” diye bağırmaya başladı. Derken vadi halkı kesek ve kemiklerle üzerime hücum etti. Bayılarak yığılmış kalmışım. Kendime gelip kalktığım zaman kırmızı bir dikili taş gibiydim. Zemzem’e kadar gittim. Kanlarımı yıkadım, suyundan biraz içtim. Böylece otuz gün, gece ile gündüz arası kaldım. Bu esnada zemzem suyundan başka hiçbir taam almadım. Buna rağmen şişmanladım ve karnımın kavrımları arttı. Ciğerimde açlık hissi duymadım. Mekkeliler, ay ışığı olan bir gecede uyurken Beytullah’ı tavaf eden yoktu. Onlardan sadece iki kadar, İsaf ve Naile (adındaki putlarına) dua ediyordu. Tavafları sırasında bana kadar geldiler. (Dayanamayıp): “Onları birbirlerine nikahlayıverin bari!” dedim. Onlar dualarından vazgeçmeyip, tavaflarını yaparken yanıma kadar geldiler. Bu sefer: “Onlar(a niye tapıyorsunuz)? Odundan farkları ne?” dedim. Kadınlar: “(İmdat!) burada bir adam yok mu?” diye velvele kopararak gittiler. Tam o sırada kadınları Resulullah (sav) ve Ebu Bekr (r.a) tepeden inerlerken karşılayıp: “(Niye bağırdınız) başınıza ne geldi?” derler. Kadınlar (onları daha tanımadan): “Ka’be ile örtüsü arasında bir sabii (sapık) var!” derler. Onlar sorarlar: “Size ne dedi?” “Bize ağzı dolduran (ağza alınmaz) sözler söyledi” derler. Derken Resululah (sav) geldi, Haceru’l-Esved’e istilamda bulundu, arkadaşıyla birlikte Beytullah’ı tavaf etti. Sonra namaz kıldı. Namazını bitirince, -Ebu Zerr der ki: “Resulullah’ı (sav) islam selamı ile ilk selamlayan ben oldum.- “Esselamu aleyke ya Resulullah. (Ey Allah’ın Resulü! Selam üzerine olsun)!” dedim. Bana: “Ve aleyke ve Rahmetullah. (Selam senin üzerine olsun, Allah’ın rahmeti de)!” diye mukabele etti. Sonra: “Sen kimlerdensin?” diye sordu. “Gıfar’danım!” dedim. Bunun üzerine eliyle eğilerek parmaklarını alnına koydu, içimdem: “Galiba kendimi Gıfar’a nisbet etmemden hoşlanmadı” dedim. Elinden tutmak üzere ilerledim. Fakat arkadaşı bana mani oldu. Onu benden iyi biliyordu. Sonra başını kaldırıp sordu: “Buraya ne zaman geldin? “Otuz gündür burdayım!” dedim. “Sana kim yiyecek verdi?” dedi. “Zemzem suyundan başka bir yiyeceğim olmadı. Şişmanladım bile. Öyle ki karnımın kıvrımları arttı. Ciğerimden açlık hissi de duymadım!” dedim. “Zemzem suyu mübarektir. O hakikaten besleyici bir gıdadır!” buyurdu. Hazreti Ebu Bekr (r.a): “Ey Allah’ın Resulü! Bana müsaade et, bu geceki yiyeceğini ben ikram edeyim!” dedi. Resulullah (sav) ve Ebu Bekr (r.a) gittiler, onlarla ben de gittim. Ebu Bekr bir kapı açtı. Taif kuru üzümünden benim için bir avuç çıkarmaya başladı. Bu, Mekke’de yediğim ilk yemekti. Orada kaldığım kadar kaldım. Sonra Resulullah’a geldim. Bana dedi ki: “Ben hurmalıklı bir yere sevk edileceğim. Burasının Yesrib olduğu kanaatindeyim. Sen kavmine benden mesaj götür. Umarım, sayende Allah onları hayırla menfaatlendirecek ve onlar sebebiyle de sana sevap verecek.” Bundan sonra ben kardeşim Üneys’e geldim. Bana: “Ne yaptın?” diye sordu. Ben: “Müslüman oldum ve (Muhammed’in hak bir peygamber olduğunu) tasdik ettim” dedim. “Ben senin dinine karşı değilim. Ben de Müslüman oldum ve tasdik ettim” dedi. Sonra kalkıp annemize geldik. (Durumu anlattık). O da bize: “Ben sizin dininize karşı değilim. Ben de Müslüman oldum ve tasdik ettim!” dedi. Sonra kalkıp hayvanlarımıza binip kavmimiz Gıfar’a geldik. Resulullah (sav)’ın mesajını getirdik, ilk anda yarısı Müslüman oldu. Eyma İbnu Rahza el-Gıfari Müslüman olanların imamlığını yürütüyordu, bu onların efendisi idi. Diğer (Müslüman olmayan) yarı: “Resulullah (sav) Medine’ye gelince Müslüman oluruz!” dediler. Derken Resulullah (sav) Medine’ye geldi. O geri kalan yarı da Müslüman oldu. Bir müddet sonra Eşlem kabilesi de gelerek: “Ey Allah’ın Resulü! (Gıfarlılar) bizim kardeşlerimizdir. Onların Müslüman oldukları şey üzere biz de Müslüman oluyoruz!” dediler ve onlar da Müslüman oldular. Resulullah (sav): “Gıfar’a Allah mağfiretini bol kılsın. Eşlem’i de Allah selamete kavuştursun!” diyerek o iki kabileden memnuniyetini ifade buyurdular.” [Metin Müslim’in metnidir.] Müslim, Fezailu’s-Sahabe 132, (2473)
- Ebu Zerr’in Buhari’de gelen bir rivayetinde şöyle denmiştir: “Resulullah (sav)’ın bi’set (peygamber olarak gönderildi) haberi Ebu Zerr ’e (r.a) ulaşınca, kardeşi (Üneys’)e: “Devene bin! Şu vadiye (Mekke’ye) git! Kendisini peygamber zanneden ve semadan haber geldiğini söyleyen şu adam hakkında bana bilgi edin, sözlerini dinle ve bana getir!” dedi. Kardeşi gidip, Mekke’ye vardı. Onun sözlerinden dinledi. Sonra Ebu Zerrin yanına döndü ve şu bilgiyi verdi: “Onu gördüm, insanlara güzel ahlakı emrediyordu, (insanlara getirdiği) kelam da şiir değil.” Ebu Zerr (kardeşinin anlattıklarını tatminkar bulmayarak), kardeşine: “Arzuladığım kadar merakımı gideremedim!” dedi. Azık hazırladı. İçerisine su olan dağarcığını yüklenip yola çıktı. Mekke’ye geldi. Mescide uğrayıp Resulullah (sav)’ı kolladı. Esasen O’nu tanımıyordu. Doğrudan sormayı da uygun görmedi. Böylece birkaç gece geçirdi. Tutup (bir kuytuya) yattı. Derken Ali (r.a) onu görüp, bir yabancı olduğunu anladı. Onu görünce takip etti. Bu ikisinden hiçbiri diğerine herhangi bir şey sormadı. Bu suretle sabaha erdiler. Sonra kırbasını ve azığını Mescid’e taşıdı. O gün de öyle geçti ve Resulullah (sav)’ı akşama kadar göremedi. Bunun üzerine yattığı yere döndü. (Az sonra) Ali (r.a) ona uğradı ve adama: “Yerimi öğrenme zamanı gelmedi mi?” dedi. Böylece Ebu Zerr’i kaldırdı ve beraberinde götürdü. (Ebu Zerr onu geriden takip etti.) Birbirlerine hiçbir şey söylemediler. Üçüncü güne ermişlerdi. O gün de aynı şekilde hareket ettiler. Ali onu beraberinde ikamet ettirdi. Ve: “Seni bu memlekete getiren sebebi bana söylemez misin?” diye sordu. Ebu Zerr: “Bana yardımcı olup yol göstereceğin hususunda ahd-u misakda bulunur (kesin söz verir)sen açıklarım!” dedi. Ali söz verdi, o da açıkladı. Ali dedi ki: “O haktır ve Allah’ın Resulüdür. Sabah olunca peşimi takip et. Ben, senin hakkında korktuğum bir şey görürsem, sanki su döküyorum gibi doğrulurum, değilse yürümeye devam ederim. Böylece girdiğim yere sen de girinceye kadar beni takip et!” Ali böyle yaptı. O da onu takip edip geldi. Ali, Resulullah (sav)’ın yanına girdi. O da onunla birlikte içeri daldı. Resulullah’ın (sav) sözünü dinledi ve anında Müslüman oldu. Resulullah (sav) kendisine: “Hemen kavmine don. (Gördüklerini) onlara haber ver. Emrim sana gelinceye kadar (orada kal)” ferman etti. Ebu Zerr de: “Nefsim elinde olan Zat’a yemin olsun, ben de haberi onlar arasında bağırarak söyleyeceğim!” dedi. Oradan çıkıp Msecid’e geldi. Yüksek sesle: “Eşhedu en-la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resulullah!” dedi. Halk üzerine atılıp, onu iyice dövdüler, canını pek yaktılar. Derken Abbas (r.a) gelip üzerine kapanarak (mani oldu). “Yazık size! Bunun Gıfarlı olduğunu, Şam’a giden tüccarlarınızın yolunun oradan geçtiğini bilmiyor musunuz?” diyerek onu ellerinden kurtardı. Ebu Zerr, ertesi günü aynı şeyi tekrarladı. Mekkeliler, üzerine atılıp tekrar dövdüler. Yine Abbas üzerine kapandı ve onu kurtardı. Buhari, Menakıbu’l-Ensar 33, Menakıb 10
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Her ümmetin bir emini vardır. Bizim eminimiz, ey ümmet, Ebu Ubeyde İbnu’l-Cerrah ’tır.” Buhari, Fezailu’l-Ashab 21, Megazi 72, Müslim, Fezailu’l-Ashab 53, 54 (2419)
- Yemenliler Resulullah (sav)’e gelerek: “Bizimle birlikte birisini gönder de bize sünneti ve islam’ı öğretsin!” dediler. Bunun üzerine Resûlullah (sav) Ebu Ubeyde İbnu’l-Cerrah ’ın elinden tutup: “İşte bu, ümmetin eminidir” buyurdu. Buhari, Fezailu’l-Ashab 21, Megazi 72, Müslim, Fezailu’l-Ashab 53, 54 (2419)
- Bir adam Resulullah (sav)’e gelerek: “Ben açlıktan bitkinim!” dedi. Resulullah (sav) derhal hanımlarından birine (adam) gönderip yiyecek istedi. Ama kadın: “Seni hak ile gönderen Zat-ı Zülcelal’e yemin olsun yanımızda sudan başka bir şey yok” diye cevap verdi. Resûlullah (sav) bunun üzerine diğer bir kadına gönderdi. O da aynı şeyi söyledi. Resûlullah (sav) sonunda: “Bu (bitkin) açı kim misafir edip (doyurursa) Allah ona rahmet edecektir!” buyurdu. Ensardan Ebu Talha (r.a) denen birisi kalkıp: “Ey Allah’n Resulü! Ben misafir edeceğim!” buyurdu ve onu evine götürdü. Evde hanımına: Yanında yiyecek bir şey var mı?” diye sordu. Hanım: “Hayır, sadece çocukların yiyeceği var!” dedi. Bunun üzerine hanımına: “Sen onları bir şeylerle avut, sonra da uyut. Misafirimiz girince, ona sanki yiyormuşuz gibi görünelim. Yemek için elini tabağa uzatınca lambayı düzeltmek üzere kalk ve onu söndur!” diye tenbihatta bulundu. Kadın söylenenleri yaptı. Beraberce oturdular. Misafir yedi. Karı-koca geceyi aç geçirdiler. Sabah olunca Resûlullah’a (sav) geldiler. Resulullah (sav), Ebu Talha’ya: “Dün gece misafirinize olan davranışınız sebebiyle Allah Teala Hazretleri taaccüp etti (ve güldü)!” buyurdu ve şu ayet-i kerime nazil oldu. (Mealen): “…Ve kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, onları kendi nefîslerine tercih ederler” (Haşr 9). Buhari, Menakıbu’l-Ensar 10, Tefsir, Haşr 6, Müslim, Eşribe 172, (2054)
- Resulullah (sav)’e Ebu Süfyan, her ne taleb etti ise, mutlaka “Tamam!” diye müsbet cevap almıştır. Müslim, Fezailu’s-Sahabe 168, (2501)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Keşke dün akşam senin kıraatini dinlerken beni bir görseydin! Gerçekten sana, Hazreti Davud’un mizmarlarından bir mizmar verilmiş.” Buhari, Fezailu’l-Kur’an 31, Müslim, Müsafirin 236, (793), Tirmizi, Menakıb (3854)
- Ey Allah’ın Resulü! Dedim, senden çok güzel şeyler işitiyorum, fakat ezberimde tutamıyorum!” “Ridanı aç” emrettiler. Ben de açtım [Dua buyurdu, sonra topladım]. Bundan sonra bana çok hadis söyledi. Ben söylediklerinden hiçbirini unutmadım. Buhari, İlm 42, Müslim, Fezailu’s-Sahabe 159, (2492), Tirmizi, Menakıb, (3833, 3834)
- Resulullah (sav) gazvelerinden birinde idi. Allah Teala Hazretleri ganimet nasip etti. Ashab’ına: “Arkadaşlarınızdan herhangi bir kayıp verdiniz mi?” diye sordu. “Evet!” dediler. “Falanca, falanca ve falanca!” Resulullah yine sordu: “Başka bir kaybınız var mı?” Ashap: “Evet! Falanca, falanca, falanca!” dediler. Resûlullah (sav) yine sordu: “Başka bir kaybınız yok mu?” “Hayır! Yok!” dediler. “Ama ben Cüleybib’i kaybettim [Onu arayın!]” emretti. Ashab onu aradı ve öldürmüş olduğu yedi kişinin yanında bulundu. Düşmanlar da onu öldürmüşlerdi. Resûlullah (sav) gidip başucunda durdu ve: “O, yedi kişiyi öldürmüş, onlar da onu öldürmüşler! Bu bendendir, ben de ondanım. Bu bendendir, ben de ondanım” buyurdu. Sonra Cüleybib’i kolları arasına aldı. Ona, Resulullah’ın kollarından başka yatak olmamıştı. Ravi devamla der ki: “Ona bir mezar kazıldı, Kabrinin içine konuldu.” Gusledildiğini zikretmedi. Müslim, Fezailu’s-Sahabe 131, (2472)
- Resulullah (sav) Müslüman olduğum günden beri beni yanına girmekten men etmedi. Beni görüp de yüzüme karşı tebessüm etmediği de olmadı. Ona at üzerinde duramamaktan dert yandım. Bunun üzerine eliyle göğsüme vurdu ve: “Allah’ım, bunu (atı üzerinde) sabit kıl, onu hidayete eren ve hidayete erdiren kıl” buyurdu. Buhari, Menakıbu’l-Ensar 21, Müslim, Fezailu’s-Sahabe 36, (2476), Tirmizi, Menakıb, (3822)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Caferi gördüm, cennette meleklerle birlikte uçuyorduk.” Tirmizi, Menakıb, (3767)
- Açlıktan karnımı yere yapıştırdığım, yönlerini dönüp de halimi onlarla da yiyecek ikram ederler umuduyla bildiğim ayetleri bana okumalarını taleb ettiğim zamanlar olurdu. Fakirlere en çok hayrı dokunan kimse Ca’fer İbnu Ebi Talib idi. Gerçekten (söylediğim durumlarda) o bizimle ilgilenir, evinde ne varsa ondan bize ikram ederdi. Öyle ki, bazen içi tamamen boşalmış olan yağ kilesini bize çıkarıp açıverir, biz de onun içinde kalan (bulaşığın)ı yalanırdık. Buhari, Fezailu’l-Ashab 10, Tirmizi, Menakıb, (3770)
- Resulullah (sav), Cafer İbnu Ebi Talib ’e (r.a) dedi ki: “Sen bana hem huy ve hem de yaratılış yönüyle benziyorsun.” Buhari, Megazi 43, Müslim, Cihad 90, (1783), Tirmizi, Menakıb, (3769)
- Resulullah (sav) (kendisine devemi sattığım) Leyletu’l-Bair’de yirmi beş kere benim için istiğfar ediverdi. Tirmizi, Menakıb, (3851)
- Bir defasında ben üzgün bir halde iken Resulullah (sav)’la karşılaşmıştık. Bana: “Seni niye böyle üzgün görüyorum” buyurdu. “Babam Uhud’da şehid düştü. Geriye bakıma muhtaç horanta ve bir de borç bıraktı” dedim. Bunun üzerine: “Allah’ın babana hazırladığı nimeti sana müjde edeyim mi?” dedi. Ben: “Evet!” deyince: “Allah, hiç kimse ile yüz yüze konuşmuş değildir, daima perde gerisinde konuşur. Ancak, babanı ihya etti ve perdesiz konuştu: “Ey kulum,” dedi. “Ne dilersen benden iste vereyim!” “Ey Rabbim” dedi baban, beni dirilt, senin yolunda ikinci sefer bir daha öldürüleyim.” Allah Teala hazretleri: “Ama ben daha önce şu hükmü koymuşum: “Ölenler artık geri dönmeyecekler” buyurdu. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu. (Mealen): “Allah yolunda şehit edilenleri ölü sanma. Onlar, Rabblerinin katında hayat sahibidirler ve O’nun nimetleriyle rızıklanırlar” (Al-i İmran 169). Tirmizi, Tefsir Al-i İmran, (3013)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Ey Bilal! İslam olalıdan beri işlediğin ve sen çok menfaat ümid ettiğin ameli bana söyler misin? Çünkü ben, bu gece (rüyamda), cennette ön tarafımda senin ayakkabılarının sesini işittim!” Bilal şu cevabı verdi: “Ben İslam’da, nazarımda, daha çok menfaat umduğum şu amelden başkasını işlemedim: Gece olsun gündüz olsun tam bir temizlik yaptığım (abdest aldığım) zaman, mutlaka bana kılmam yazılan bir namaz kılarım.” Buhari, Teheccüd 17, Müslim, Fezailu’s-Sahabe 108, (2458)
- Hazreti Ömer (r.a) derdi ki: “Ebu Bekir, efendimizdir, seyyidimizi azad etmiştir.” Bundan, Bilal ’i (r.a) kastederdi. Buhari, Fezailu’l-Ashab’ın-Nebi 23
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Saçı sakalı birbirine karışmış, eski püskü elbiseler içinde, kimsenin itibar etmediği niceleri vardır ki, Allah’a kasemde bulunsa, Allah onun yeminini boşa çıkarmaz, işte Bera İbnu Malik öylelerindendir.” Tirmizi, Menakıb, (3853)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “İnsanlar teslim oldu, Amr İbnu’l As ise iman etti.” Tirmizi, Menakıb, (3843)
- Ammar (r.a), Resulullah (sav)’ın yanına girmek için izin istedi. “Ona müsaade edin, girsin!” buyurdular. Ammar girince de: “Tayyib ve mutayyeb Ammar’a merhaba!” diyerek selamladılar. Tirmizi, Menakıb, (3799)
- İbnu Abbas (r.a), bana ve oğlu Ali’ye: “Ebu Said’e gidin, onun rivayet ettiği hadisi dinleyin!” dedi. Biz de gittik. Onu, bakımını yapmakta olduğu bir bahçede bulduk. (Bizi görünce) ridasını alıp sarındı. Sonra bize (en baştan) anlatmaya koyularak, mescidin inşaasını zikretmeye kadar geldi ve: “Biz kerpiçleri tane tane taşıyorduk. Ammar (r.a) ise (biri kendi, biri de Resulullah adına) ikişer ikişer taşıyordu. Resulllah (sav) onu gördü. Üzerindeki toprakları çırpmaya başladı ve: “Vay Ammar. Onu baği (asi) bir grup öldürecek. Bu, onları cennete çağırır, onlar da bunu ateşe çağırır!” buyurdu.” [Buhari’nin rivayetinde “Onu bagi bir grup öldürecek” ibaresi mevcut değildi. Bu ibare Ebu Bekr el-Berkani ve el-İsmaili’nin rivayetinde mevcuttur.] Buhari, Salat 63, Cihad 17
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Ammar hangi meselede muhayyer bırakılmışsa mutlaka en doğrusunu seçmiştir.” Tirmizi, Menakıb, (3800)
- Amr İbnu Şurahbil, Resulullah’ın (sav) ashabından bir kişiden naklediyor: “Resulullah (sav) buyurdular ki: “Ammar takırdaklarına kadar iman doldurulmuştur.” Nesai, İman 17, (8, 111)
- Kavmimden bir grupla Ömer İbnu’l-Hattab ’ın (r.a) yanına geldim. Tayy kabilesine mensup her bir adam için ikibin (dirhem) tahsisat ayırdı, benden ise yüz çevirdi. Ben karşısına geçtim, yine benden yüz çevirdi. Ben tekrar karşı tarafına geçtim. O yine bana tersini döndü. Bu durumda, ben: “Ey mü’minlerin emiri! Beni tanıyor musun?” dedim. Güldü ve: “Evet! Vallahi seni tanıyorum” dedi ve ilave etti: “Onlar kafirken sen iman etmiştin. Onlar yüz çevirirken sen gelmiş (teslim olmuş)tun. Onlar ahdinden cayarken sen ahdinde sadık kalmıştın. Ayrıca, Resulullah (sav)’ın yüzünü ve Ashab’ının yüzlerini ağartan ilk zekat parası da, senin Tayy kabilesinden Resulullah’a getirdiğin zekat parası olmuştur. (Hazreti Ömer bu sözlerinden) sonra, (bana vermeyişinin) özrünü beyana geçti ve dedi ki: “Ben, fakirlik sebebiyle yoksul duruma düşenlere tahsisat ayırdım. Onlar aşiretlerinin seyyidleridir. Temsil ettikleri adamlarının (arız olacak kıtlık hallerinde onlara infak gibi) hukuklarını üzerlerinde taşımaktadırlar. (Bu sebeple, geride kalan adamları adına onlara tahsisat verdim.) Bu açıklama üzerine Adiyy, Hazreti Ömer’e: “Öyleyse tamam, bana vermemeni normal karşılarım” dedi. [Bu rivayeti müellif, Buhari ve Müslim’e nisbet etmektedir. Buhari’de mevcut değildir. Müslim’de muhtasar olarak gelmiştir (Fezailu’s-Sahabe 196, (2523). Rivayet, Ahmed İbnu Hanbel’in Müsned’inde yer almaktadır, (1, 45).] Müslim, Fezailu’s-Sahabe 196, (2523)
- Resulullah (sav) (bir gün) hanımlarına: “Ölümümden sonra beni üzecek şeylerden biri de sizin meselenizdir. Size ancak sıddık (Hazreti Aişe der ki yani mutasaddık) ve sabırlılar tahammül edebilir” der. Hazreti Aişe devamla, Ebu Seleme İbnu Abdirrahman’a dedi ki: “Allah senin babana cennetin selsebil çeşmesinden içirsin.” İbnu Avf, Ümmühatu’l-mü’minin’e tasadduk edenlerdendi, kırk bin dirheme satılan bir bahçe tasadduk etmiş idi. Tirmizi, Menakıb, (3760)
- (Rüyamda) elimde bir iştirak parçası gördüm. Cennette her nereye istedi isem bu parça beni (bir kanat gibi) oraya uçuruyordu. Rüyamı (kız kardeşim) Hafsa’ya anlattım, O da Resulullah (sav)’e anlatmış. Resûlullah (sav), Hafsa’ya: “Kardeşin Abdullah (Allah’ın ve kulların hakkına riayet eden) salih bir insan, keşke geceleyin de namaza kalksa!” buyurmuş. Ben bu vak’adan sonra gece namazını hiç bırakmadım. Buhari, Fezailu’l-Ashab 19, Mesacid 58, Teheccüd 2, 21, Tabir 25, 35, 36, Müslim, Fezailu’s-Sahabe 139, (2478), Tirmizi, Menakıb, (3825)
- İslam’da doğan ilk çocuk Abdullah İbnu’z-Zübeyr ’dir. Doğunca onu Resulullah (sav)’e getirdiler. Bir hurma alarak ağzında gevdi, sonra (sevdiği şeyi) çocuğun ağzına soktu. Karnına ilk giren şey Resulullah (sav)’ın tükürüğü oldu. Buhari, Menakıbu’l-Ensar 46, Müslim, Adab 26, (2146)
- Resulullah (sav) Zübeyr’in evinde bir kandil görmüştü: “Ey Aişe” dedi. “Ben Esma’yı nifas olmuş (doğum yapmış) zannediyorum. Sakın çocuğa isim koymayın, ben isim koyacağım!” Sonra ona Abdullah ismini koydu ve elindeki bir hurma ile de tahnik yaptı. Tirmizi, Menakıb, (3826)
- Yeryüzünde yürüyen hiç kimseye Resulullah (sav)’ın “Cennetliktir” dediğini duymadım. Ancak Abdullah İbnu Selam müstesna. Onun hakkında şu ayet indi. (Mealen): “(De ki: Söyleyin bana, eğer bu Kur’an Allah tarafından gönderildiği halde onu inkar ettiyseniz ve) İsrailoğullarından bir şahit de, Tevrat’a dayanarak onu hak kitap olduğuna şahitlik edip iman ettiği halde, siz iman etmeyi büyüklüğünüze yediremezseniz, zalim olmaz mısınız? Muhakkak ki Allah zalimler güruhuna yol göstermez.” (Ahkaf 10). Buhari, Menakibu’l-Ensar 19, Müslim, Fezailu’s-Sahabe 147, (2483)
- Huzeyfe ’ye, “içiyle dışıyla, hal ve hareketleriyle Resulullah (sav)’e en çok benzeyen şahıs kimse, onu bize söyle de kendisinden hadis dinleyelim” diye sordum. Bize şu cevabı verdi: “Biz içiyle dışıyla, hal ve hareketleriyle, evinin duvarlarıyla gizleninceye kadar Resulullah’a en çok benzeyen, İbnu Mes’ud ’dan (r.a) başka birisini tanımıyoruz.” Buhari, Fezailu’l-Ashab 27, Edeb 70, Tirmizi, Menakıb, (3809)
- Abdullah İbnu Mes’ud (r.a) dedi ki: “Kendisinden başka ilah olmayan Zat-ı Zülcelal’e yemin olsun, Kur’an’dan nazil olan her bir surenin nerede indiğini, her bir ayetin de ne sebeple indiğini mutlaka biliyorum. Eğer bilsem ki, bir kimse Kitabullah’ı benden daha iyi bilmektedir ve ona da deve ulaşabilmektedir, mutlaka binip giderim.” Buhari, Fezailu’l-Kur’an 8, Müslim, Fezailu’s-Sahabe 114, (2462), Nesai, Zinet 10, (8, 134)
- Yemen’den ben ve kardeşim beraber (Medine’ye) geldik. Bir müdet kaldık. Bu esnada İbnu Mes’ud ve annesini, Resulullah (sav)’ın yanına çok girip çıkmaları ve beraberliklerinin fazlalığı sebebiyle Resulullah (sav)’ın aile efradından olduklarına hükmetmiştik.” Buhari, Fezailu’l-Ashab 27, Megazi 74, Müslim, Fezailu’s-Sahabe 110, (2460), Tirmizi, Menakıb, (3808)
- Şu ayet indiği zaman (mealen): “İman edip güzel işler yapanlar, haramdan sakınıp iman ederek güzel işler yaptıkları, sonra yine haramdan kaçınmaya devam edip imanlarında sebat ettikleri, sonra da takvayı kalplerinde iyice kökleştirip iyilikte bulundukları takdirde, onların, haram şeyleri, henüz haram kılınmazdan önce tatmış olmalarından dolayı üzerlerine bir günah yoktur. Zira Allah iyilik yapanları ve iyi kullukta bulunanları sever” (Maide 93) Resulullah (sav) bana: “Sen bunlardan birisin” buyurdu. Müslim, Fezailu’s-Sahabe 109, (2459), Tirmizi, Tefsir, Maide, (3056)
- Resulullah (sav) beni sinesine bastırdı ve: “Allahım, bunu dinde fakih kıl” diye dua etti. [Bir başka rivayette: “Allah’ım ona Kitab’ı öğret”, bir diğer rivayette: “Hikmeti öğret” demiştir.] Buhari, Fezail’l-Ashab 24, İlm 17, Vudu 10, İ’tisam 1, Müslim, Fezailu’s-Sahabe 138, (2477), Tirmizi, Menakıb, (3823, 3824)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Kim amcama eziyet verirse mutlaka bana eziyet vermiştir. Şurası muhakak ki, kişinin amcası babası yerindedir.” Tirmizi, Menakıb, 3764)
- Resulullah (sav) Abbas ’a (r.a) dedi ki: “Ey amcam, pazartesi sabahı bana sen ve oğlun beraber gelin size dua edivereyim. Allah bu dua bereketine, sana da oğluna da hayırlar halketsin!” İbnu Abbas devamla der ki: “Abbas gitti, biz de beraberinde gittik. (Resulullah) hepimize bir kısa örttü, sonra da şöyle dua buyurdu: “Allah’ım! Abbas’ı ve oğlunu mağfiretine erdir, öyle bir mağfiret ki zahiri batıni bütün günahlarına ulaşıp temizlesin, hiçbir günah hariç kalmasın. Allah’ım, ona çocuğu sebebiyle ikram et.” Tirmizi, Menakıb, (3766)
- Resulullah (sav) buyurdular ki: “Horasan’dan siyah bayraklar çıkacak. Bu bayrakları hiçbir şey geri çeviremeyecek ve mutlaka İlya’ya (Kudüs şehrine) dikilecek.” Tirmizi, Fiten 79, (2270)
- Hazreti Ömer ’e (r.a) Yemenlilerin takviye kuvveti geldikçe her defasında onlara: “Aranızda Üveys İbnu Amir var mı?” diye sorardı. Nihayet Üveys İbnu Amir’e rastladı. Aralarında şu konuşma geçti: “Sen Üveys İbnu Amir misin?” “Evet!” “Murad’dan, sonra da Karan’dan?” “Evet!” “Sende alaca hastalığı vardı, bir dirhem kadar bir yer hariç tamamını atlattın, deği mi?” “Evet!” “Senin bir annen olacak?” “Evet!” “Ben Resulullah (sav)’ı işittim. Şöyle diyordu: “Size, önce Muradi sonra da Karani olan Üveys İbnu Amir, Yemen imdat kuvvetiyle gelecek. Onun alaca hastalığı vardı, dirhem kadar yer hariç atlattı. Onun bir annesi var. O annesine karşı saygılıdır. O, (bir şey için) yemin edecek olsa Allah (dilediğini yerine getirmek suretiyle) onun yeminden halas eder. Eğer ondan kendin için istiğfar talep edebilirsen et. Benim için istiğfar ediver” dedi. O da istiğfar ediverdi. Bunun üzerine Hazreti Ömer ona: “Nereye gidiyorsun?” diye sordu. “Kufe’ye!” “Senin için valisine mektup yazayım mı?” “Ben (hususi muamele istemem, herkesle bir olmayı), avamdan biri olmayı tercih ederim.” Ravi der ki: “Müteakip sene Kufe’nin eşrafından biri hacc yaptı ve Ömer’le karşılaştı. Ona Üveys rahimehullah’ı sordu. “Ben onu,” dedi, “evi perişan, eşyası az bir halde bıraktım!” Hazreti Ömer, Resulullah (sav)’ı işittiğini ona da söyledi. Adam hacc’dan dönünce Üveys’e geldi ve: “Benim için istiğfar ediver!” dedi. Sen hayırlı bir seferden yeni döndün, sen benim için istiğfar et” dedi ve: “Ömer’e mi rastladın?” diye sordu. “Evet!” dedi. Bunun üzerine Üveys ona da istiğfarda bulundu. Böylece halk onun ne olduğunu anladı. Bir müddet sonra da (Kufe’yi terkedip) geri gitti, (rahimehullah).” Müslim, Fezailu’s-Sahabe 225, (2542)
YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR