CAFER-İ TAYYAR
İçindekiler
- Fukara babası
- Tayyar lakaplı sahabe
- Cennete uçarak giden sahabe
Hazreti Cafer ‘in Hayatı
Hazret-i Cafer (r.a.) Miladi 590 yılında Mekke’de doğmuştur. Kureyş kabilesinin Haşimoğluları soyuna mensuptur. Hz. Cafer efendimizin amcası Ebû Talib’in oğlu ve İslâm’ın ilklerindendir. Annesinin adı Fatıma bint Esed’dir. Efendimiz 36 yaşlarında iken bir kıtlık senesi yaşanmıştı. O sene amcası Abbas ile birlikte Ebû Talib’in yükünü hafifletmek için çocuklarından birer tanesini almayı düşündüler. Peygamberimiz Ali’yi, amcası Abbas da Câfer’i alıp çocukları arasına kattılar. Bu sebeple Hz. Cafer (r.a.) çocukluk ve gençlik yıllarını Hz. Abbas’ın (r.a.) himayesinde geçirmiştir. Hz. Cafer (r.a.) Hz. Peygamber’in (s.a.v.) gizli davet döneminde çağrısına uymuş ve İslam’ın ilklerinden olma şerefine nail olmuştur.
Hazreti Cafer ‘in Neçaşi ile konuşması
Resulullah Efendimiz, onun hakkında: “Cafer, hilkaten ve ahlâken bana en fazla benzeyendir” buyurarak ona karşı gönlündeki sevgisini ifade etmişlerdir. Hz. Cafer ilk Müslümanların karşılaştığı eza ve cefalarla karşılaşmış fakat sabretmiştir. Sonunda bazı sahabi ile ailecek Habeşistan’a göç etme zorunda kalmıştır. Habeşistan’a vardıklarında Müslüman olduklarından beri ilk defa emniyette olmanın huzurunu tatmışlardır. Hz. Ceferin Habeş Kralı Necaşiye karşı İslâm’ı anlatırken sergilediği nezaket, ciddiyet ve samimiyet tebliğde güzel bir örnektir. Kureyşliler Habeşistan’da Müslümanların rahat ve huzur içinde olmalarına tahammül edememişlerdi. Necaşi’ye hediyelerle beraber Amr b. El-As ile Abdullah b. Ebu Rebia’yı gönderip İslam’a inananları memleketinden çıkarmasını istemişlerdi. Necaşi kendine gelen Kureyşliler ile memleketine sığınan Müslümanları toplayıp karşılıklı onları dinlemiştir. Müslümanların sözcüsü Cafer’e (r.a.) söz sırası gelince açık ve net bir şekilde, samimi bir ifadeyle şunları söyledi:
“Ey kral! Biz cahiliyet içinde yaşayan bir millettik. Putlara tapar, ölüleri yerdik. Kötülüklerin hepsini yapar, akrabalardan ilgiyi keserdik. Komşuluğu kötü görür, kuvvetli olan zayıfımızı ezerdi. Peygamber gelinceye kadar bu hal üzere kaldık. Bu Allah elçisi bizi Allah’ın birliğine inanmaya ve yalnız Allah’a ibadet etmeye, babalarımızın taptığı taşlardan ve putlardan vazgeçmeye davet etti. Bize sözün doğrusunu söylemeyi, emaneti yerine getirmeyi, akrabalara ilgi göstermeyi, komşularla iyi geçinmeyi, haramlardan uzaklaşmayı, kan dökmekten sakınmayı emretti. Yalan şahitliği ve iftira etmeyi yasakladı. Öksüzün malını yemeyi haram kıldı. Bizim yalnız Allah’a ibadet etmemizi, ona ortak koşmamamızı, namaz kılmamızı, zekât vermemizi ve Ramazan’da oruç tutmamızı emretti. Biz bu peygambere inandık, iman ettik. Onun gösterdiği yolda yürüdük. Peygamberin helal tanıttığını helal bildik. Haram bildirdiğini de haram bildik. Ey kral! Bunun için kavmimiz bize saldırdı. İşkence etti. Bizi dinimizden çevirmek, tekrar putlara taptırmak için çalıştı. Onlar bize zulmedip dayanılmaz hâl alınca yurdumuzu bıraktık. Sizin diyarınızı tercih edip senin memleketinde zulme uğramayacağımızı ümit ettik.”
Bu samimi ifadeler karşısında Necaşi:
“Peygamberinize gelen vahiyden ezberinizde olan var mı?” dedi.
Câfer İbni Ebi Tâlib: “Evet var” deyince
Necaşi: “Öyleyse onu bana oku” dedi.
Hz. Cafer: “Kâf. Hâ. Yâ. Ayn. Sâd. (Bu,) Rabbinin, Zekeriyya kuluna rahmetinin anılmasıdır. Hani o, gizli bir sesle Rabbine niyaz etmişti: Rabbim! dedi, benden (vücudumdan), kemiklerim zayıfladı, saçım başım ağardı. Ve ben, Rabbim, sana (ettiğim) dua sayesinde hiç bedbaht olmadım.” (Meryem, 1-4) ayetini okudu. Daha dinlerken Necaşi ağlamaya başladı ve göz yaşlarıyla sakalını ıslattı. Cafer İbni Ebi Talib’e dönerek:
“Vallahi bu aynı kandilden fışkıran bir nurdur. Sizin Peygamberinizle İsa’nın (a.s.) getirdiği aynı lambadan çıkıyor” dedi. Gelen Kureyşlilere döndü:
“Kalkıp gidiniz. Ben bunları size asla teslim etmem” dedi. Cafer ve hanımı on sene Necaşi’nin memleketinde emniyette huzur içinde yaşadılar. Hicretin 7. Yılında (628) diğer Müslümanlarla birlikte Medine’ye hicret ettiler. Bu durumda onun Habeş yurdunda yaklaşık 12 yıl Muhacir olarak bulunduğu ortaya çıkar. Oraya vardıklarında Resul-i Ekrem Efendimiz Hayber fethinden yeni dönmüştü. Sevgili Peygamberimiz Cafer’le karşılaşmasına o kadar sevindi ki: “Hayber’in fethine mi, Cafer’in gelişine mi? Hangisine sevineceğimi bilemiyorum.” buyurdular.
Fukara Babası
İhtiyaç sahibi insanlarla çokça ilgilenmesinden dolayı Hz. Peygamber (s.a.v) ona “Fukara babası” unvanını vermiştir. Sahabeler arasında fakirlerden olan Ebu Hüreyre (r.a.) “Fukaraya karşı en hayırperver zat Cafer b. Ebu Talib idi. O bizi evine götürür, ne varsa yedirirdi” sözüyle onun cömertliğine şahit olmuştur. (Buhari Menakıb,6,10.)
Sancağı Bırakmayan Sahabe
Hicretin 8. senesinde Resulullah, Bizanslılarla savaşmak için bir ordu hazırladı. Zeyd İbni Harise’yi (r.a.) de komutan tayin etti. Ve “Zeyd şehit olduğunda komutayı Cafer alsın. O da yaralanır veya şehit olursa Abdullah İbni Revaha alsın.” buyurarak İslâm ordusunu uğurlamıştı. 3.000 kişilik Müslüman ordusu Mute’ye varınca 100.000 Bizanslı ile karşılaştı. Savaş başlar başlamaz Zeyd şehit oldu. Sancağı Cafer aldı. O sağına soluna kılıç sallayarak düşman saflarında dolaşıyordu. Sağ elini koparan bir darbe yedi. Sancağı sol eline aldı. Çok geçmeden bir kılıç darbesiyle sol eli de koptu. Sancağı göğsüyle ve pazularıyla tutan Cafer-i Tayyar tekrar hücum etmek isterken üçüncü bir darbe isabetiyle şehadet şerbetini içti. Sancağı Abdullah İbni Revaha aldı. O da arkadaşına kavuşuncaya kadar dövüştü ve şehit oldu.
Resul-i Ekrem bu üç komutanın şehadetine çok üzülmüştü. Cafer’in evine gitmiş, hüzünlü bir şekilde çocukları sevmeye başlamış ve göz yaşlarını tutamamıştı. Esma (r.a.): “Ya Resulullah niçin ağlıyorsun? Yoksa Cafer ve arkadaşlarından bir haber mi var?” deyince, şefkat ve rahmet Peygamberi Efendimiz: “Evet, onlar bugün şehit oldular” buyurdu. “Uygunsuz bir sözün çıkmamasını tembih edip evine gitti.” Üzüntüsünü teselli için Cebrail (a.s) geldi ve Cafer’in kesilen iki eli yerine Allah yakuttan iki kanat ihsan ettiğini, o kanatlarla cennette uçmakta olduğunu haber verdi. Bunun için Cafer-i Tayyar ismiyle tanınmıştır.