ÜMMÜ GÜLSÜM BİNTİ MUHAMMED
İçindekiler
ÜMMÜ GÜLSÜM BİNTİ MUHAMMED
Özellikleri
- Efendimizin (sav) üçüncü kızı.
- Mekke müşriklerinin şiddetli ambargoları altında büyüyen çilekeş genç.
- Annesi ve iki ablasının vefatlarını küçük yaşta gören sabır ve metanet sahibi bir iman eri.
- Ablası Rukiye (r.a.) ile kader çizgileri birbirine benzeyen iki kardeş.
- Ablası ve kendisi Hz. Osman’a (r.a) nikâhlanarak Hz. Osman ‘ın (r.a) “Zinnûreyn” (iki nur sahibi) diye unvan almasına vesile olan bahtiyarlardan.
Ümmü Gülsüm Validemizin Hayatı
Ümmü Gülsüm (r.a) Mekke’de Peygamberlikten önce doğdu. Sevgili Peygamberimizin üçüncü kızı böyle bir cahiliyet ve vahşet içerisinde yaşayan toplumda dünyaya geldi. Dolgun yüzlü güzel olduğundan dolayı ona Ümmü Gülsüm adı verildi. Peygamberlikten önce gelişip büyüdü. Ablası Rukiye ile ikiz gibiydiler. Her ikisi de cahiliye döneminde Ebû Leheb ’in oğullarına istendiler. Fakat Rabbimiz o gülleri, müşrik eli değmeden kurtarıp tekrar baba ocağına döndürdü. Ümmü Gülsüm ve kız kardeşleri Hz. Hatice (r.anhâ) ile birlikte İslâm’la ilk şereflenenlerdendir. Cahiliye döneminde Uteybe ile nikahlanmıştı. Allah Teâlâ “Tebbet Sûresi”ni nâzil buyurunca; Ebû Leheb oğullarına baskı yaptı ve O’nun kızlarını boşayın dedi. Onlar da babalarının sözünü tuttu. Ablası Rukiye ‘nin vefatından sonra Hz. Osman ile evlenmiştir. Altı sene mutlu mesut hayat yaşamışlardır. Gülsüm (r.a.) hicretin dokuzuncu yılında hastalandı. Babası ve kocası Tebük seferine çıkmışlardı. Gün geçtikçe hastalığı ağırlaştı. Kardeşi Fâtıma ve bütün hanım sahabiler çok üzülüyordu. Çünkü yanında babası da yoktu kocası da… 27 yaşına yeni girmişti. Çocuğu da olmamıştı. Fahr-i Kâinat Efendimiz’in genç bir yavrusu daha hayata gözlerini yummak üzereydi. Ümmü Gülsüm (r.a.) son nefesini alıp verirken İslâm ordusunun Medine’ye girdiği haberi geldi. Babası ve kocasının sağ sâlim döndüklerini duyunca biraz kendine gelir gibi oldu. Fakat çok geçmeden ruhunu teslim ederek ebedî yurduna uçtu.
Ümmü Gülsüm binti Muhammed
Ümmü Gülsüm (r.a) Efendimize (sav) peygamberlik gelmeden önce Mekke ‘de dünyaya gelmiştir. Kureyşliler ise kendince aralarında şöyle konuşurlardı: “Muhammed’in kızlardan başka çocuğu olmuyor.” Onlar ne söylediğinin farkında değiller böyle merhametsizce konuşur dururlardı. Cahilce davranışları vardı. Onların bu hallerini Yüce Rabbimiz ayetinde şöyle anlatır: “Onlardan birine kız müjdelendiği zaman öfkelenmiş olarak yüzü kapkara kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu aşağılık duygusu içinde yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün! Bakın ki, verdikleri hüküm ne kadar kötüdür…” (Nahl Suresi/ 58 – 59) Efendimizin (sav) üçüncü kızı Ümmü Gülsüm cahiliyet ve vahşet içinde yaşayan bir toplumda doğmuştur. Dolgun yüzü ve güzel olduğu için adına Ümmü Gülsüm denilmiştir. Efendimize (sav) Peygamberlik gelmeden önce gelişip büyümüştü.
Ümmü Gülsüm Validemizin İslam ile Şereflenişi
Ablası Rukiye ile ikiz gibiydiler. Cahiliye döneminde hem Ümmü Gülsüm hem ablası Rukiye Ebu Leheb ‘in oğullarına istenmişti. Ancak evlenmeden tekrar Allah’ın emri ile Efendimizin (sav) yanına dönmüşlerdir. Ümmü Gülsüm ve kız kardeşleri anneler Hatice (r.a) validemiz ile beraber İslamiyet ile şereflenmişlerdir. Cahiliye döneminde Uteybe ile nikahlanan Ümmü Gülsüm Yüce Rabbimizin Tebbet Suresini indirmesi ile boşanmıştır. Tebbet Suresi indikten sonra Ebu Leheb oğullarına baskı yapmış ve Efendimizin (sav) kızlarını boşamasını istemiş. Oğulları da babalarını dinlemişti. Bir zaman sonra ablası Rukiye Hz. Osman ile evlenmiş ve Habeşistan’a ailecek hicret etmişlerdi. Ümmü Gülsüm kız kardeşi Hz. Fatma ile birlikte babaları Efendimizin (sav) yanında Mekke’de kalmışlardır. Hem hayatın zorluğu hem müşriklerin işkenceleri artmıştı. Müslümanlar Haşimoğulları ile birlikte Ebu Talip mahallesine hapsedilmişti. Bu işkenceler üç yıl sürmüş aç ve susuz bırakılmışlardı. Bu zor günlerde Gülsüm hem annesi Hatice (r.a) validemizin hem de babası Efendimizin (sav) üzüntüsünü hafifletmeye çalışıyordu. Annesine: “Üzülme anneciğim!” diyordu. Çilelerin elbet biteceğini bildiği için sabrediyordu. Günler sıkıntı ile geçiyordu. Bir gün Ebu Talip Müslümanların kuşatıldığı mahalleye gelip ambargonun kalktığı müjdesini vermiş ve Kabe ‘ye asılan vesikanın parçalandığını söylemişti. Bu haberler Müslümanları çok sevindirmişti. Hatice validemiz bu işkencelerden dolayı yıpranmıştı. Rahatsızlanmış ve ne yazık ki yatağa düşmüştü. Kızları Zeynep, Ümmü Gülsüm ve Fatıma Hatice validemizin başının ucunda hizmet ediyorlardı. Hicretin onuncu yılının Ramazan ayı idi. Hastalığı gün geçtikçe artıyordu. Hatice validemiz Ramazan’ın onuncu günü ruhunu Rahman ‘a teslim eyledi. Hatice annemizin vefatından sonra Ümmü Gülsüm ‘ün ev içindeki sorumluluğu daha da artmıştı. Babasının tebliğ vazifesindeki zorluğu biliyordu. Mekke Müslümanlara dar geliyordu. Hicret izni verilince önce Müslümanlar sonra Efendimiz (sav) ve kızları Medine ‘ye hicret etmişti.
Ümmü Gülsüm Validemizin Hz. Osman ile Evliliği
Ümmü Gülsüm (r.a) Medine ‘ye hicret edince ablası Rukiye hastalanmıştı. Ablasının vefatına kadar hem ablası Rukiye ‘ye (r.a) hem babası Efendimize (sav) hizmet etmiştir. O zamanlarda birde Müşriklerin Medine ‘ye saldıracağı haberi de gelmişti. Efendimiz (sav) Kureyş halkını Bedir ‘de karşılamak için sahabeleriyle anlaştı. Hz. Osman ‘ı ise kızı Rukiye ‘nin rahatsızlığı nedeni ile Medine ‘de bırakmıştır. Rukiye ‘nin rahatsızlığı günden güne artıyordu. Bedir Savaşı’nın kazanıldığı haberi Medine ‘ye ulaştığı sıralarda vefat etmişti Rukiye validemiz. Efendimiz (sav) kızının kabrinin başına gelip dua etmişti.
Hz. Osman Rukiye validemiz ile sıkıntılı ancak bir o kadar da mesut hayat yaşamıştı. Ancak hayat arkadaşını kaybetmişti. Efendimiz (sav) ile olan hısımlık bağı kesildiği için de çok üzülüyordu Hz. Osman. Kendisine bir çok kişi önerilmesine rağmen: ”Rukiye ‘nin yerini kimse dolduramaz” diyerek hiçbiri ile evlenmeyi kabul etmemişti. Hz. Ömer kızı Hz. Hafsa ‘yı teklif etmiş ancak Hz. Osman kabul etmemişti. Hz. Ömer buna üzülmüş ve Efendimizin (sav) yanına gelerek: “Ya Resûlallah! Hafsa ile evlenmeleri için Ebûbekir ve Osman’a teklifte bulundum. Hiçbir cevap alamadım” demiştir.
Efendimiz (sav) Hz. Ömer’i sakinleştirmek için: “Hafsa, Osman’dan daha hayırlısı ile, Osman da Hafsa’dan daha hayırlısı ile evlenecek” diyerek kendisinin gönlünü almıştı.
Hz. Osman bir gün üzüntülü iken Efendimizin (sav) huzuruna geldi. Efendimiz (sav) Hz. Osman’ın halini hatrını sormuştu. Aralarında geçen muhabbet şöyledir:
Efendimiz (sav): “Ey Osman! Neden bu kadar üzüntülüsün?”
Hz. Osman (r.a): “Yâ Resûlallah! Ben üzülmeyeyim de kim üzülsün? Kızınızın vefatıyla yalnız kaldım. Daha da mühimi sizinle olan hısımlık bağım koptu”
Efendimiz (sav): “Ey Osman! İşte Cebrâil! Allah’ın Ümmü Gülsüm’ü de sana nikâhlamamı emrettiğini bildiriyor”
Bu habere Hz. Osman (r.a.) çok sevinmişti.
Hanımlar Hatice validemizin yokluğunu hissettirmemek için birlik olmuş ve Ümmü Gülsüm validemize yardımcı olmuştur. Hazırlıklar kısa sürede tamamlanmış ve nihayet hicretin üçüncü senesinde Rebiülevvel ayında nikahları kıyılmıştı. Hz. Osman (r.a) Efendimizin (sav) ikinci kez damadı olmuştu. Bu nedenle kendisine “Zinnureyn (İki Nur Sahibi)” denilmiştir. Ümmü Gülsüm ve Hz. Osman altı sene birlikte mutlu mesut yaşamışlardı.
Validemizin Vefatı
Peygamber Efendimizin (sav) üçüncü kızı, güzeller güzeli Gülsüm validemiz hicretin dokuzuncu senesinde hastalandı. Babası Efendimiz (sav) ve eşi Hz. Osman Tebük Seferine çıkmıştı. Günden güne hastalığı artıyordu Ümmü Gülsüm validemizin. Kardeşi Hz. Fatma ve diğer hanım sahabiler bu duruma çok üzülüyordu. Yaşı 27 olmuştu. Son anlarına gelince İslam ordusunun Medine ‘ye girdiği haberi gelmişti. Babası ve eşinin sağ salim geldiğini duyunca kendine gelir gibi oldu. Ancak çok geçmeden ruhunu Rahmana teslim etmişti. Kefenleme işini Hz. Safiyye, Esma ve Ümmü Atiye yapmıştı. Efendimiz (sav): “Kızım Ümmü Gülsüm’ü üç, beş veya daha fazla yıkayınız” diye buyurmuştu. Kefenleme işi bitince erkekler içeri girip cenazeyi dışarı çıkardı. Efendimiz (sav) cenaze namazını kıldırdı. Gülsüm ablaları Zeynep ve Rukiye ‘nin yanına defnedildi. Hz. Osman eşi Ümmü Gülsüm ‘ün vefatına çok üzülmüştü. Efendimiz (sav) Hz. Osman’ı teselli etmek için: “On tane kızım olsaydı biri öldükçe onları birer birer Osman’a nikahlardım” diyerek kendisine iltifat etmiş ve gönlünü yumuşatmıştır.