HZ. HAMZA
- İslam’ın ilk sancaktarı.
- Esedullah (Allah’ın Arslan’ı) lakabı ile anılan sahabe.
- Şehitlerin Efendisi (Uhud Şehidi).
- Peygamber Efendimiz (sav)’in amcası ve süt kardeşi.
Hayatı
Hz. Hamza, Miladi 570 yılında Peygamber efendimizden 1 yıl önce Mekke’de doğmuştur. Hz. Hamza’nın babası Abdulmuttalib annesi Hale binti Vüheyb’dir. Peygamberimizin (s.a.v.) amcalarının en küçüğüdür. Resulullah (s.a.v.) Hz. Hamza’yı çok severlerdi. Çünkü sadece sevgili amcası değil, aynı zamanda süt kardeşiydi. Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe’den beraber süt emmişlerdi. Peygamber efendimizle çocukluk arkadaşı olan Hz. Hamza birlikte büyümüşler, birlikte oynamışlardı. Hayatı boyunca da Peygamber Efendimizin (s.a.v.) can dostu olmuştu.
Hz. Peygamber muahat (kardeşlik antlaşması) sırasında onu Külsûm b. Hidm ile kardeş yapmıştır. Hicretten sonra Medine’ye sığınan Müslümanları tehdit eden Kureyşliler’i vazgeçirmek için onları ticaret yollarında sıkıştırmak üzere seriyeler düzenleyen Resul-i Ekrem, bu seriyyelerin ilki olduğu rivayet edilen Sîfülbahr seferinde Hz. Hamza’yı kumandan tayin etmiştir.
Hz. Hamza (r.a) İslam’a girmesi
Hz. Hamza, yeğeninin ahlaki yüceliğini biliyor, O’nu sevip sayıyordu. Gönlü de iman etmek istiyordu. Fakat örf ve adetlerin, geleneklerin baskısı ve çevrenin dedikodu ve kınaması karşısında kararsız kalıp, vaktini bekliyordu. İslam’la şereflenmesine şu olayla olmuştur:
Sevgili Peygamberimiz(sav) bir gün Safa Tepesi’nde otururlarken Ebu Cehil oradan geçer ve Resul-i Ekrem’e (s.a.v.) hakaret eder. Efendimiz (s.a.v.) bir şey demeden sükût ederler. Abdullah b. Cüdanın cariyesi bu sözleri işitir. O sırada Hz. Hamza (r.a.) da avdan dönmektedir. Her zaman yaptığı gibi eve gitmeden Kâbe’yi tavaf için Harem-i Şerife gelir. Abdullah’ın cariyesi onu görünce Ebu Cehil ‘in Peygamberimize yaptıklarını anlatır. Oradan uzaklaşır.
Hazreti Hamza (r.a.) henüz iman etmemiştir. Fakat kardeşinin oğluna yapılan hakaretleri işitince akrabalık damarları, galeyana gelir ve doğru Kureyş topluluğunun içine dalar, Ebu Cehil ‘in yanına varır ve: “Benim Birader zademin hatırını inciten sen misin?” diyerek boynundaki yayı ile başını yarar. Ebu Cehil ‘in adamları Hz. Hamza’nın üzerine hücum edecek olurlar. Nerde ise büyük bir arbede çıkacaktı ki, Ebu Cehil adamlarına: “Dokunmayınız!… Hamza’nın hakkı vardır. Zira ben onun birader zadesine fena sözler söyledim” diye mâni olur ve Hz. Hamza’yı (r.a.) başından savar. Kendi yaranına dönerek: “Aman ona ilişmeyiniz. Bu hiddetle varıp Müslüman olur. Onunla Muhammediler kuvvet bulur” diye nasihatte bulunur. Ebu Cehil, Hazreti Hamza’yı (r.a.) Muhammedilik gayretine düşürmemek için başı yarılmış iken dahi ondan intikam almak sevdasına düşmemiştir.
Bu hadiseden sonra doğru Fahr-i Kâinat (s.a.v.) Efendimiz ‘in huzuruna varan Hz. Hamza (r.a.) Ebu Cehil ile aralarında geçen macerayı anlatarak Efendimizi teselli etmek ister. Sevgililer sevgilisi Resul-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz ise amcasına karşı “Ancak kendisinin iman etmesiyle teselli bulacağını, memnun olacağını” söyler. Sevgili amca Hz. Hamza (r.a.) derhal kelime-i şehadeti getirip İslâm ile şereflenir.
Onun İslam’a girmesiyle Müslümanlar kuvvet bulur. Resulullah’ı (sa.) himaye edeceğini Kureyş’e ilan eder.
Hz. Hamza’nın Şehit oluşu
Ve işte Bedir günü gelmiştir, Alemlerin Sultanı Peygamber Efendimiz cenk meydanının aslanına şöyle sesleniyor; “Ey Hamza yavaş yürü, gözünün gördüğü hiçbir şeyden korkmazsın sen lakin heybetini gizli tut. Yürüyüşün ölümü korkutuyor.“
Resulullah’ın (s.a.v.) eline sancak verdiği ilk Müslüman Hazreti Hamza (r.a.)’dır. O Bedir’de, Uhud’da nice kahramanlıklar göstermiştir. Meydana çıkınca bir hamlede hasmını öldürür ve Kureyş ordusunun içine dalardı. O zaman savaşlar karşılıklı mübareze şeklinde olurdu.
Resul-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Bedir’de “Kalk ya Ubeyde! Kalk ya Hamza! Kalk Ya Ali!” diye buyurunca; Arslanlar gibi üçü birden kalkıp meydana atılırlar.
Şehitlerin efendisi Hz. Hamza (r.a.) Uhud’da da büyük kahramanlıklar göstermiştir. Kureyş’in en bahadırlarından otuz kadarını öldürmüş kendisi de yirmiden fazla yara almış ve nihayet Vahşinin attığı mızrak ile şehit olmuş, Uhud’a damgasını vurmuştur. O Uhud ile özdeşleşmiş, Uhud onu sevmiş, o da Uhud’u; Her ne zaman Uhud anılsa “Şehitlerin Efendisi” (Seyyidü’ş-Şüheda) Hz. Hamza (r.a.) da anılır olmuştur.
Resulullah Uhud meydanına indi Hz. Hamza’yı görünce çok üzüldü, ağladı ve şöyle dedi: “Hiç kimse senin kadar musibete uğramamıştır ve uğramayacaktır. Beni bunun kadar öfkelendiren bir şey olmamıştır. Ey Resulullah’ın amcası! Ey Allah ve resulünün aslanı Hamza! Allah sana rahmet etsin. İyi bilirim ki sen hısım ve akrabalık haklarını gözetir, daima hayırlı işler yapardın. Eğer yas tutmak gerekseydi sana yas tutardım.” Hz. Peygamber daha sonra yetmiş (veya otuz) müşriki katledip aynı şekilde intikam alacağına yemin etti. Bu olay üzerine Cenab-ı Hak, şu ayetleri indirir:
- “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et; onlarla en güzel yöntemle tartış. Kuşkusuz senin rabbin, yolundan sapanların kim olduğunu en iyi bilendir; O, doğru yolda bulunanları da çok iyi bilir. Cezalandırmak isterseniz size yapıldığı kadarıyla cezalandırın, fakat sabır gösterirseniz bilin ki sabırlı davrananlar için bu muhakkak daha hayırlıdır. Sen sabret; sabır göstermen de Allah’ın ihsanı sayesinde olacaktır. Onlardan dolayı üzülme, kurdukları tuzaklardan kaygı duyma. Çünkü Allah takva ile hareket edip iyiliği seçenlerin yanındadır.” (Nahl/125-128)
Ayeti nazil olunca Resulullah bu ahdinden vazgeçti.
Hz. Hamza’nın cenaze namazını Resul-i Ekrem kıldırdı; arkasından da diğer şehitlerin namazı kılındı. Şehitler yıkanmadan kendi elbiseleriyle ikişer üçer Uhud’da toprağa verildi. Üzerlerindeki kıyafetler göğüs ve baş kısımlarına sarıldı, alt kısımları da kokulu otlarla örtüldü. Hamza’nın kabrini Ebû Bekir, Ömer, Ali ve Zübeyr kazdılar ve Resulullah ile birlikte defnettiler. Hamza, kız kardeşinin oğlu Abdullah b. Cahş ile aynı kabre konuldu. Kabri şerifleri Medine’ye yakın olan Uhud dağındaki Cennetü’l-Baki mezarlığındadır.
Kaynakça:
- Ahmet Lütfi Kazancı, Hazreti Adem’den Hatem’ül Enbiya’ya Peygamberler tarihi
- İslam Ansiklopedisi, Abdurrahman b. Avf