CENAZE
İçindekiler
CENAZE
İslam İnancına Göre Ölüm
İslâm inancı bakımından ölüm bir son değil, yeni bir hayatın başlangıcıdır. Dolayısıyla bu âlem için ölüm denilen olay, başka bir âlem için mahiyeti farklı yeni bir doğum olarak gerçekleşir. Mutlaka yaşanacak olan bu yeni hayat için insanın bu dünyada iken hazırlık yapması gerekir. Esasen Allah’ın emirleri ve Peygamberimiz’in tavsiyeleri dikkate alınıp onlara uygun davranışlar sergilenmesi dışında özel bir hazırlık yapmaya gerek yoktur. Bu emir ve tavsiyeler, bu geçici dünyanın en güzel şekilde yaşanmasını sağlamaya yeteceği gibi, müstakbel hayat için de bir hazırlık teşkil edecek özelliktedir.
Cenaze ile İlgili Kavramlar
Cenaze, ölü anlamına geldiği gibi, tabut veya teneşir anlamına da gelir. Son nefesine yaklaşmış ve ölmek üzere olan kişiye muhtazar, ölen kişiye meyyit (çoğulu mevtâ), ölü için genel olarak yapılması gereken hazırlıklara teçhiz, ölünün yıkanmasına gasil, kefenlenmesine tekfin, tabuta konulup musallâya yani namazın kılınacağı yere ve namazdan sonra kabristana taşınmasına teşyî ve kabre konulmasına defin denir.
Telkin, muhtazarın yanında kelime-i tevhid ve kelime-i şehâdet okumaya denildiği gibi definden sonra, sorulması muhtemel soruları ve cevapları ölüye hatırlatma konuşmasına da denilir.
Ölünün yakınlarına başsağlığı dileğinde bulunmaya tâziye denir ki teselli etmek anlamındadır.
Ölen bir Müslümanı yıkamak, kefenlemek, onun için namaz kılıp dua etmek ve bir kabre gömmek müslümanlar için farz-ı kifâyedir.
Peygamberimiz “Ölülerinizin güzel işlerini yâdedin, kötü taraflarını dile getirmeyin” (Tirmizî, “Cenâiz”, 34) diyerek, ölmüşlerimizi hayırla anmamızı, iyi taraflarını ön plana çıkarmamızı tavsiye etmiştir.
Ölenin olumsuz yönleri konusunda suskun kalma hususu, ölen kişinin ölmeden önceki davranışlarıyla ilgili olduğu kadar, ölüm anındaki durumu, gasil işini yapanların gördükleri hoş olmayan şeylerle de ilgilidir. Fakat ölen kişi haramı açıkça işleyen bid‘at ve sapıklıkla tanınmış ve bu hal üzere ölmüş biriyse, başkalarını sakındırmak maksadıyla onun bu durumu gerektiğinde söylenebilir.
Ölmek üzere olan kişiyi, eğer bir güçlük yoksa kıbleye doğru ve sağ yanı üzerine çevirmek müstehaptır. Sırtına, ensesine yastık gibi şeyler konup başı yükseltilerek yüzü kıbleye gelecek şekilde ve ayakları kıbleye uzanık duruma getirilmesi aynıdır.
Bir hadiste “Kimin son sözü ‘Lâ ilâhe illallah’ olursa, o kişi cennete girer” buyurulmuştur (Ebû Dâvûd, “Cenâiz”, 16).
Ölümü yaklaşmış kişiye kelime-i tevhid telkin edilmesi sünnettir (Müslim, “Cenâiz”, 1). Ona “sen de söyle” dememeli, sadece yanında kelime-i tevhid ve kelime-i şehâdet okumalıdır.
Bu telkinin amacı, hastanın son nefeste bu sözleri söylemesi ve son sözünün bu kelimeler olmasıdır. Bu bakımdan bu telkini hastanın sevdiği kimseler yapmalıdır. Bu telkin tövbeyi de içine alacak şekilde şöyle de yapılabilir: Estağfirullâhe’l-azîm ellezî lâ ilâhe illâ hû, el-Hayye’l-Kayyûm ve Etûbü ileyh. Ölümü yaklaşmış kişinin (muhtazar) yanında Yâsîn veya Ra‘d Sûresini okumak müstehaptır.
Muhtazar ölünce gözleri kapatılır, bir bezle çenesi bağlanır. Bunları yapan kişi şöyle dua etmelidir: Bismillâhi ve alâ milleti resûlillâh. Allahümme yessir aleyhi Emrehû ve sehhil aleyhi mâ ba‘dehû ve es‘idhu bi likaike vec‘al mâ Harece ileyhi hayren mimmâ harece anhü (Allah’ın adıyla ve Resûlullah’ın dini üzere… Ey Allahım bunun işini kolaylaştır ve sonrasında güçlük gösterme. Onu, cemalinle mutlu eyle. Gittiği yeri, ayrıldığı yerden daha hayırlı eyle).
Ölünün üzerinden elbisesi çıkarılır. Üzerine bir örtü çekilir, şişmemesi için karnı üzerine bıçak gibi demirden bir şey konur ve yıkanacağı yere konulur. Elleri yanlarına uzatılır, göğsünün üzerine konmaz. Cünüp, hayız, nifas hallerinde bulunanlar ölünün yanında bulunmaz. Ölünün yanında güzel kokulu bir şey bulundurulur.
Ölü yıkanıncaya kadar yanında Kur’an okunmaz. Yıkanma işlemi tamamlanmadan ölünün yanında Kur’an okumak mekruhtur. Fakat başka bir odada yüksek sesle okumak mekruh olmadığı gibi ölünün bulunduğu odada gizlice, içinden Kur’an okumakta da kerâhet yoktur.
Cenazenin Yıkanma Aşamaları
- Cenazenin bir an önce yıkanması, kefenlenip hazırlanması ve defnedilmesi müstehaptır.
- Yıkama işini yapmak için cenaze önce, teneşir denilen tahta bir sedir üzerine, ayakları kıbleye gelecek şekilde sırt üstü yatırılır. Teneşirin çevresi güzel kokulu bir şeyle üç, beş veya yedi defa tütsülenir.
- Göbeğinden diz altına kadar olan avret yeri bir örtü ile örtülür ve elbiseleri tamamen çıkarılır.
- Cenaze yıkayan erkek veya kadın, farz olan yıkama görevini yerine getirmeye niyet etmeli ve besmele ile başlamalıdır.
- Yıkama bitinceye kadar da Gufrâneke yâ rahmân (Artık senin af ve mağfiretinle baş başa, sen onu bağışla ey rahmân olan Allah) demelidir.
- Yıkayıcı eline bir bez alarak örtünün altından ölünün avret yerlerini temizler.
- Sonra abdest aldırmaya başlayarak, önce yüzünü yıkar.
- Ağız ve burna su verilmez. Sadece dudaklarının içini ve dışlarını, burun deliklerini, göbek çukurunu parmakla veya parmağına sardığı bezle mümkün mertebe siler.
- Ondan sonra ellerini, kollarını yıkar. Sahih olan görüşe göre başını da meshedip, ayaklarını geciktirmeksizin hemen yıkar. Böylece ölüye abdest verilmiş olur. Namazın ne olduğunu anlamayacak yaşta ölen çocuğa abdest verilmesine gerek yoktur.
- Cenazenin abdest işi tamamlanınca üzerine ılık su dökülür. Varsa hatmî denilen güzel kokulu bir ot ile, yoksa sabun ile yıkanır.
- Sonra sol tarafına çevrilerek, sağ tarafı bir defa yıkanır. Böylece sağ ve sol tarafları üçer defa yıkanır.
- Bundan sonra cenaze hafifçe kaldırılır. Bu kaldırışta cenaze, yıkayan kişinin göğsüne veya eline veya dizine dayandırılır.
- Sonra karnı hafifçe ovulur. Bir şey çıkarsa su ile yıkanıp giderilir. Yeniden abdest verilmesine ve baştan yıkanmasına gerek yoktur. Şişip dağılmak üzere olan ölünün üzerine sadece su dökmekle yetinilir; Abdest verdirmeye ve üç defa yıkamaya gerek yoktur.
- Ölünün saçı sakalı taranmaz; saçları ve tırnakları kesilmez; sünnet olmamışsa sünnet edilmez.
- Cenaze yıkanırken pamuk kullanılmaz. Yıkandıktan sonra havlu ve benzeri bir şey ile kurulanır.
- Ondan sonra kefen gömleği giydirilir ve geri kalan kefenleri yayılır.
- Başına ve sakalına hânît denilen kâfur veya benzeri güzel kokulu bir şey konur. Secde yeri olan alın, burun, eller, dizler ve ayaklara da kâfur konur.
- Ölü kapalı bir mekânda yıkanmalı, yıkayan ve yardım edenden başka kimse görmemelidir.
- Bir ölüyü ona en yakın olan biri veya takvâ sahibi güvenilir bir kimse yıkamalıdır. Yıkama karşılığında para alınmasa iyi olur.
- Erkek ölüyü erkek, kadın ölüyü kadın yıkamalıdır.
- Yıkayan kişiler abdestli olmalıdır.
- Yıkayıcının gayrimüslim olması mekruh olmakla birlikte Müslüman bir ölüyü yıkayacak Müslüman kimse yoksa bu takdirde gayrimüslim yıkasa da olur.
- Bir kadın vefat eden kocasını yıkayabilir. Çünkü kadın iddet bekleyecektir. Bu iddet çıkmadıkça evlilik devam ediyor sayılır. Fakat koca, ölmüş karısını yıkayamaz. Çünkü erkeğin iddet beklemesi gerekmez, karısı ölünce aralarındaki evlilik bağı kalkmış olur. Ancak yıkayacak kimse bulunmadığı takdirde, koca karısına teyemmüm verir. Diğer üç imama göre koca karısını yıkayabilir.
- Erkekler arasında ölmüş bulunan bir kadının orada bir mahremi varsa, mahremi kendisine teyemmüm verdirir. Mahremi yoksa yabancı bir erkek eline bir bez alarak bakmadan kadına teyemmüm ettirir.
- Su bulunmadığı zaman yine teyemmüm ile yetinilir. Bir cenaze için teyemmüm yaptırılıp cenaze namazı kılındıktan sonra su bulunacak olursa, yeniden yıkanır.
- Cenaze namazını yeniden kılmaya gerek olup olmadığı konusunda Ebû Yûsuf’tan, biri kılınacağı, diğeri kılınmasına gerek olmadığı şeklinde iki görüş rivayet edilmektedir.
- Henüz bulûğ çağına yaklaşmamış küçük kız çocuğunu gerektiğinde erkek yıkayabileceği gibi, aynı durumdaki erkek çocuğunu gerektiğinde bir kadın yıkayabilir.
- Cinsel organı kesilmiş veya yumurtaları alınmış erkek de erkek yıkayıcı tarafından yıkanır.
- Erkek mi kadın mı olduğu anlaşılmayan ve bu bakımdan kendisine Hünsâ-i müşkil denilen kimse ölünce yıkanmaz, sadece teyemmüm ettirilir.
- Kefenleme hususunda kadın sayılır ve ona göre kefenlenir.
- Suda boğulmuş olan bir kimse, yıkamak niyetiyle üç defa suda hareket ettirilerek yıkanır.
- Yalnız su içinde kalmış olması, hayattaki Müslümanları cenazeyi yıkama farzını yerine getirmekten kurtarmaz.
- Bir Müslümanın akrabası veya karısı olan bir gayrimüslim öldüğü zaman onun dindaşlarına verilir. Eğer bunlara verilmezse sünnete uygunluk şartına dikkat edilmeksizin yıkanır ve kefenlenerek gömülür.
- Ölen Müslümanın gayrimüslimden başka akrabasından bir velisi bulunmasa bile cenaze gayrimüslimlere verilmez. Çünkü bunun teçhiz ve tekfini Müslümanların borcudur.
- Düşük neticesinde ölü doğan çocuk, bir bez parçasına sarılarak gömülür, yıkanması gerekmez.
- Ölmüş bir Müslümanın başı ile beraber vücudunun çoğu bulunuyorsa yıkanır, kefenlenir ve namazı kılınır. Fakat başsız olarak yalnız vücudun yarısı bulunsa veya gövdesinin çoğu kaybolmuşsa yıkanmaz, kefenlenmez ve üzerine namaz kılınmaz. Bir beze sarılarak gömülür. Kefene sarıldıktan sonra ölüden çıkacak bir sıvı veya benzeri şeyler artık yıkanmaz, öylece gömülür.
Cenazenin Kefenlenmesi
Ölen erkek veya kadını, bedenleri örtülecek şekilde kefenlemek farzdır.
Kefen, cenazenin yıkanıp kurulanmasından sonra sarıldığı bez demektir. Bu bez, bir yönüyle ölünün bedenini örtme görevi gördüğü gibi, bir yönüyle de insanın bu dünyadan bir şey götüremeyeceğini, doğduğu gibi çıplak ve sade gideceğini temsil etmek üzere yensiz ve yakasız, dikişsiz ve oyasız sade bir bezdir.
Erkeğin kefeni, biri gömlek (kamîs) yerini, biri etek (izâr) yerini ve biri de sargı-bürgü (lifâfe) yerini tutmak üzere yensiz ve yakasız, etrafı dikişsiz üç kat bez; kadının kefeni ise bu üç kata ilâve olarak bir baş örtüsü ve bir de göğüs örtüsü olmak üzere beş kat bezdir. Bu söylenen sünnet üzere kefenleme için gereken parça sayısıdır (kefen-i sünnet). Bu sayıda parça bulunamayıp, erkek için izâr ve lifâfe ve kadın için bu ikisine ilâveten bir baş örtüsü ile yetinilmesi durumunda, bu da yeterlidir (kefen-i kifâyet). Bu kadarı da bulunmaz ve gerek erkek gerek kadın için sadece bir kat bez bulunabilirse, ölü tek parça beze sarılır (kefen-i zarûret).
Kamîs, boyun kısmından ayaklara kadar uzanan gömlek yerinde bir bezdir.
İzâr, eteklik yerinde, baştan ayağa kadar uzanan bir bezdir. Lifâfe ise, sargı yerinde olup baştan ayağa kadar uzanan, baş ve ayak taraflarından düğümlenen bir bezdir. Bu bakımdan izârdan biraz daha uzundur.
Kefenin beyaz renkli pamuk bezinden olması daha faziletlidir. Gelenek olarak da beyaz patiskadan yapılmaktadır.
Kefen olarak kullanılacak bez çok basit ve âdi olmamalıdır, fakat çok pahalı olmasına da gerek yoktur.
Ölünün mal varlığına uygun olmalıdır. Kadınlar için ipekten ve zaferan ile Usfur denilen boyalarla boyanmış bezden kefen yapılabilir.
Ölülere sarılmadan önce kefenlerin birkaç defa güzel kokulu şeylerle tütsülenmesi âdettir.
Önce lifâfe tabut içine veya hasır veya kilim gibi bir şey üzerine yayılır, onun üzerine izâr serilir, sonra da ölü, kefen gömleği içinde izârın üstüne konur. Ölü erkek ise, izâr önce soluna, sonra da sağına getirilerek sarılır. Sonra lifâfe de aynı şekilde sarılır. Açılmasından korkulursa, kefen bir kuşak ile de bağlanabilir.
Ölü kadın ise, saçları ikiye ayrılarak kefen gömleği üzerinden göğsü üzerine konulur ve üstüne, yüzünü de örtecek şekilde baş örtüsü konur. Sonra üzerine izâr sarılır ve izârın üzerinden göğüs örtüsü bağlanır. Daha sonra lifâfe sarılır. Göğüs örtüsü lifâfeden sonra da bağlanabilir.
Bulûğ çağına yaklaşmış çocuklar, büyükler hükmündedir. Bu çağa gelmemiş çocukların kefenleri sadece izâr ve lifâfeden ibaret olur. Kefenin tek kat olması da mümkündür. Fakat üç kat yapılması daha iyidir.
Kefen, ölen kişinin kendi malından karşılanır. Kefen harcamaları, ölen kişinin borcundan, vasiyetinden ve vârislerin haklarından önce gelir. Geriye mal bırakmamış kimselerin kefen masrafı, hayatta iken nafakasını vermekle yükümlü bulunduğu kimselere aittir. Böyle bir kimsesi yoksa, duruma göre bir devlet kurumu tarafından veya oradaki müslüman halk tarafından karşılanır.
Hanefî mezhebinde fetvaya esas olan görüşe göre, arkada mal bıraksın bırakmasın kadınların kefenleri kocalarına aittir. İmam Muhammed’e göre ise, arkada mal bırakmayan kadınların tekfin ve teçhiz masrafları, bu kadınların nafakalarını temin etmekle yükümlü olan kimselere aittir. Kendilerine ait malları varsa, masraflar oradan karşılanır. Şâfiî’nin görüşü de böyledir.
Bir ölünün teçhiz ve tekfin masraflarını vârislerden birisi karşılamışsa, bu masrafları ölünün terekesinden alabilir. Fakat akraba olsun olmasın, bu masrafları vâris olmayan bir kimse, vârislerin isteği veya izni olmadan karşılamışsa, terekeden alma hakkı olmamakla birlikte vârisler bu kişinin yaptığı masrafı ödemek isterlerse, bu kişinin harcadığı miktarı almasında sakınca yoktur.
Ölünün alnına veya sargısına veya kefenine kendisinin iman üzere, ezelî Ahid üzere sabit olduğuna dair ahidnâme denilen bazı mukaddes kelimeler yazılacak olursa, ölen kişinin yüce Allah’ın mağfiretine kavuşmasının umulacağı söylenmiştir. Bunun mürekkeple veya kalıcı başka bir şeyle yazılması çeşitli nedenlerle hoş karşılanmamış, bunun yerine, ölü yıkandıktan sonra şahadet parmağı ile alnına Bismillahirrahmanirrahim ve göğsü üzerine yine işaretle Lâ ilâhe illallah yazılması uygun ve faydalı görülmüştür.
Cenaze Namazı
Yıkanıp kefenlenen ölüye son duayı yapmak üzere cenaze namazı kılmak görevi vardır. Bu görev farz-ı kifâyedir. Namaza duracak olan Müslümanların yönü kıbleye gelecek şekilde, cenaze ön tarafa konulur. Müslümanlar abdestli ve kıbleye yönelik olarak dua mahiyetindeki bu namazı kılarlar.
Cenaze namazına niyet şarttır. Bu niyetle ölünün kadın veya erkek, kız çocuk veya erkek çocuk olduğu belirlenir (ta‘yîn). Bu durumu bilmeyen kişi “üzerine imamın namaz kıldığı kişi” diye niyet edebilir.
Cenazeye karşı ve kıbleye yönelik olarak saf bağlanır, niyet edilir. İmam olan zât tekbir alarak ellerini namazda olduğu gibi bağlar. Cemaat de gizlice tekbir alarak ellerini bağlarlar. Bu tekbir bir bakıma rükün bir bakıma şarttır.
Bu tekbirin arkasından hem imam hem cemaat, “ve celle senâüke” cümlesini ilgili yere ekleyerek içlerinden “Sübhâneke”yi okurlar.
Ardından imam elleri kaldırmadan Allahüekber diye açıktan tekbir alır. Cemaat de ellerini kaldırmadan gizlice tekbir alır.
Bundan sonra hepsi içlerinden Allahümme salli ve Allahümme bârik dualarını okurlar. Tekrar aynı şekilde Allahü Ekber diye tekbir alınır. Bu tekbirden sonra ölüye ve diğer müminlere gizlice dua edilir.
Ölünün erkek veya kadın olmasına göre yapılacak dua metinleri aşağıda verilecektir.
Cenaze namazı esas itibariyle bir duadan ibaret olduğu için, bu duaları Arapça okumak şart değildir. İsteyen bu şekliyle Arapça okuyabilir, isteyen de bu duaların kendi dilindeki anlamlarını okuyabileceği gibi, benzer anlamda başka dualar da edebilir.
Bu duadan sonra yine Allahüekber denilip tekbir alınır ve arkasından önce sağa sonra sola imam yüksek sesle, cemaat alçak sesle selâm verir.
Böylece namaz tamamlanmış olur. Vâcip olan bu selâm verilirken ölüye, cemaate ve imama selâm vermeye niyet edilir.
Mezheplere Göre Cenaze Namazı
Hanefîler, cenaze namazının dua niteliğini baskın gördüklerinden Fâtiha Sûresinin Kur’an tilâveti niyetiyle okunmasını tahrîmen mekruh sayar, fakat dua niyetiyle okunmasında sakınca görmezler.
Fâtiha’nın okunması Şâfiîler’e göre, diğer namazlarda olduğu gibi, cenaze namazında da bir rükündür. İlk tekbirden sonra okunması daha faziletlidir.
Hanbelîler’e göre de Fâtiha bir rükün olup ilk tekbirden sonra okunması vâciptir.
Mâlikîler’e göre İse Fâtiha’nın okunmaması daha iyi olup okunması tenzîhen mekruhtur.
- Erkek cenaze için cenaze namazı duası. Allâhümma’ğfir lihayyinâ Ve meyyitinâ ve şâhidinâ ve gaibinâ ve zekerinâ ve ünsânâ ve sagýrinâ Ve kebîrinâ. Allâhümme men ahyeytehû minnâ fe ahyihî ale’l-islâm ve Men teveffeytehû minnâ fe teveffehû ale’l-îmân. Ve hussa hâze’l-mey Yite bi’r-ravhi ve’r-râhati ve’l-mağfireti ve’r-rıdvân. Allâhümme in Kâne muhsinen fe zid fî ihsânihî ve in kâne müsîen fe tecâvez anhü ve Lakkihi’l-emne ve’l-büşrâ ve’l-kerâmete ve’z-zülfâ, bi rahmetike yâ Erhame’r-râhimîn (Anlamı: Allahım! Dirimizi, ölümüzü, burada bulunanlarımızı bulunmayanlarımızı, erkeğimizi kadınımızı, küçüğümüzü büyüğümüzü mağfiret buyur, bağışla. Allahım! Aramızdan yaşatacaklarını İslâm üzere yaşat, öldüreceklerini iman üzere öldür. Şurada duran ölüye, kolaylık ve rahatlık ver, onu bağışla. Bu kişi, iyi bir kimse idiyse sen onun iyiliğini artır; eğer kötü davranmış günahkâr bir kimse idiyse, sen rahmet ve merhametinle onlar görmezden gel. Ona güven, müjde, ikram ve yakınlık ile mukabele et. Ey Merhamet edenlerin en merhametlisi olan Allahım).
- Ölen kişi çocuk gibi mükellef olmayan bir kimse ise, duadaki ve men Teveffeytehû minnâ fe teveffehû ale’l-îmân (öldüreceklerini iman üzere öldür) Cümlesi yerine Allâhümme’c‘alhü lenâ feratan, Allâhümme’c‘alhü lenâ Ecren ve zuhran, Allâhümme’c‘alhü lenâ şâfi‘an müşeffe‘an (Allahım! Sen onu bizim için önden gönderilmiş bir sevap vesilesi yap, ecir vesilesi ve âhiret azığı eyle, onu bize şefaati kabul edilen bir şefaatçi eyle!) diye dua edilir.
- Ölen kişi kadın ise, duanın ana metni ve anlamı aynı kalmak üzere, duadaki … ve hussadan sonraki zamirler kadın yerini tutacak şekilde şöyle değiştirilir: Ve hussa hâzihi’l-meyyite bi’r-ravhi ve’r-râhati ve’l-mağfiReti ve’r-rıdvân. Allâhümme in kânet muhsineten fe zid fî ihsânihâ Ve in kânet müsîeten fe tecâvez anhâ ve lakkiha’l-emne. Bu duaları bilmeyenler kolaylarına gelen başka uygun dualar da okuyabilirler. “Rabbenâ âtinâ” duası bu dualardan biridir. Ayrıca “Allahım beni, bu ölüyü ve bütün müminleri bağışla” şeklinde dua edilebilir.